( efendim ben deniz sadri alışık, nam-ı diğer hüdaverdi. hani uzaklardan görünüyorumya pire gibi bişey işte o benim. sizlere başımdan geçen bir hikayeyi anlatacağım. hani hikayede masal gibi bişey. kime anlattımsa inanmadı. ben o zamanlar felaket bir durumdaydım. hani cepte 5 kuruş yok, karnım aç. hiç sormayın, dilenmekten hoşlanmadığım ayrıcada hiçbir işe de yaramadığım için derdimi şu kumsalda dalgalara, bulutlara nalatıp durum. işte gene böyle birgün...)
sahne 1
hüdaverdi : (sahilde yürümekten yorulmuş bitap biçimde durur ) allahım, açım be , aç be... ne olurdu sanki şimdi, mosmor bir binliğim olsaydı. ama binlik çok olur değil mi, ben beşyüzede fitim vallaha. karnımı o biçim doyurur, bizim garibede bi kemik, sonra şazimentin kızı aytenede kocaman bir hediye. ne olur bi yüzlük be, ne yani, bi onluğada razıydık, neolurdu onuda verseydin. ( arkasını döner ve yürürken konuşmaya devam eder ) yüz gram peynir alırdık, bi lokmada ekmek alır karnımızı doyururduk nolurdu... ( mahalleye girer, iç ses devam eder ) bakalım karnını nasıl doyuracaksın, hadi hadi nankörlük etme. çok şükür ki bi kaç dostun var sana yardım edecek. ( yolda izmarit bulur eğilir tam alacakken yoldan geçen bir araç ezer izmariti ) ah izmarite bak be, ulan bi izmariti bile çok gördün dimi be. ( o esnada terini silmek için elini cebine atar, elindeki banknotu yüzüne sürmeye başlar ve o an para olduğunu anlar ). ah, yahu on lira bu be. peki ben bunu nasıl unuttum cebimde ya. herneyse boşver, buldukya ( neşeli neşeli yürümeye başlar, karşıdan gelen teyzeye ) teyze, 10 lira buldum unutmuşum cebimde şimdi karnımı doyuracağım. ( o sırada ayteni görür evine girerken ) ulan, onluk olacağına binlik olsaydın, şimdi aptal gibi kıza gülümsemez gider yanına konuşrduk işte. sizinle arkadaş olsak falan filan gibi laflar ederdim. cesaretim artardı. ( paraya bakar parayı öperek ) yoo bozulma, sendende memnunum yani hee. yani demek istiyorum ki onliraylan kızlan konuşulmaz. ( bakkala girer )
bakkal : bugün yok bişey oğlum.
hüdaverdi : ( onluğu bakkala uzatır ) bi francala, yüz gramda zeytin lütfen.
bakkal : al bakalım..
hüdaverdi : amca bide buzbağ versene.
( şarabınıda alır ve bakkaldan çıkar ve kasaba girerek elindeki bozuklukları kasaba verir )
hüdaverdi : bu kadar kuruşluk sığır eti istiyorum. şöyle ufak ufak parçalardan. ama kemiklerini ayrı sar he.
kasap : peki efendim şimdi.
sahne 2
şaziment : ( tepside pirinç ayıklarken kızıyla konuşmaya başlar ) bana bak, bir daha o suratsız kemik torbası herifin lafını edersen alim allah pılıyı pırtıyı toplar, taşınırım bu mhalleden.
ayten : sen anlamıyorsun anne, anlayamazssında onun bakışları bambaşka tertemiz sanki melek.
şaziment : hahahayy, tam bir melek ne yer ne içer.
ayten : hem öyle bi konuşuyorsunki, sanki onunla evlenmek istiyormuşum gibi. sokaktan geçereken öyle bir bakışı varki.
şaziment : evlenmek mi allah korusun. sen bekçi paşası, kılıçpaşa hasanettin beyin torunusun. beylerin beyine layıksın anladın mı?
sahne 3
( hüdaverdi erzaklarını almış evinin yolunu tutmuştur. köpeği kapıda karşılar.)
hüdaverdi : merhaba garip. bugünü aklından hiç çıkartma emi. bugün, bizim bayram, bayram... ne bayramımı, on lira bayramı ( eve girer merdivenlerden yukarı çıkarken köpek arkasından gelir havlamaya devam eder ) anladık anladık yukarıda. ( kendince şarkı söyleyerek içeri odaya girer ) bugün on lira bayramı... garip, garip çık otur bakayım yerine hadi.