yalnız bir gecede ne yapacağımı bilmeyerek sözlüğe giren bir yazar olarak yaptığım eylem.
kafamda binlerce soru, kalbimde binlerce isim ve kulağımda binlerce ses varken kendimi tom waits in lullaby siyle başbaşa buldum. patlamış bir lastikle ilerlemeye çalışan bir adamın arabasından çıkan sesine benzer bir sesi var ama bir o kadar da muhteşemdir sesi.
ruhumun bedenim içindeki tozlu caddelerin sakin bir köşesinde yer bulup oturmasıyla birlikte kafamı hafif hafif sağa sola salladığımı fark ettim. ritim tutmak bu oluyordu sanırım: yaşlı bir banktaki yaşlı bir adamın istemsizce yaşamaya devam etmek için nefes alıp verirken göğsünün yavaşça inip kalkması... şarkıyı her tekrar açışımda bank ruhumu biraz daha parçası haline getiriyor. bu hoşuma gidiyor. bir şeylerin şartsız koşulsuz beni bir parçası yapması; genç bedenimin içindekinin ölüyor olmasına rağmen güzel...
şimdi yaşlı göğsün istemsizce yaşamak için yapmış olduğu inip kalkma hareketlerine devam: