her çocuk babasını varlığını fark ettiği anda başlar babasına hayranlığı. 2-3 yaşında iken babanı dünyanın sahibi, kaldırımda yanından geçen bütün insanlar babanı tanıyor ve hepsi onun emrinde gibi gelirdi. bir keresinde teyzemle yürürken geçen bütün kamyonlar ve dozerler için bunlar benim babamın kamyonları, bunlarda işçileri gibi bir saçmalama yaptığımı teyzemin de yazık ne desin senin baban çulsuz şoparın teki diyemeyeceği için 'evet canım öyle öyle' demekle yetinmişti.
bu durumun aslında böyle olmadığı babanın dünyanın hakimi olmadığını sadece ülkenin hakimi olduğunu anlaman ise 6-7 yaşlarında olur. okula başladıktan sonra ise babanın aslında ülkeninde hakimi olmadığını, mesleğinde dünyanın en iyisi her şeyi bilen biri olarak olduğu açık ve nettir. ilk okul 4. sınıfta seviye tespit sınavından çıktıktan sonra kavga ettiğimi bilirim. bu sorunun cevabı 43 babam dedi diye. çocukta aynı şekilde benim babam 38 dedi diye diretiyordu. derste hoca ise cevabın 36 olduğunu söyleyince ikimizde bir aydınlanma yaşamıştık. Babalarımız ilk kez şaşırmıştı. çünkü babalar şaşırmazdı. yanlış yapmamıştı dikkatinizi çekerim şaşırmıştı. çocuk fark etmese bile aslında bu durum geleceğin ilk sinyalleri idi.
sadece genel kültür, başarı üstüne değildi bu resmen psikopata bağlamıştık. babamın bana aldığı ayakkabı daha kaliteli, daha hızlı koşturuyor tartışması bile vardı. 14-15 yaşlarına geldikten sonra babanın her işe karışması, yönlendirmesi ve her şeyi bildiğini sanması artık çocuğu bıktırır ve babaların hiç bir şey bilmediğine, hep aynı şeyleri tekrar edip durduğuna kanaat getirilir. bu dönem genel olarak liseye giriş sınavı dönemine denk gelir. dershanede ki hocalar, okuldakiler, arkadaşlardan duyulanlar sonucu doğada saklı olan bilginin babanın kiler ile sınırlı olmadığını hatta onun hiç bir şey bilmeden şu ana kadar sizi aynı lafın değişik türevleri ile kandırdığını anlardınız. orta okul 8. sınıftayım dershane, okul, ödevler yüklendikçe ben kaçma, kendimi kandırmaya dahada yatkın oluyorum. bana göre hala gayet normal bir durum. çünkü ben o yaştayken dışarıda yakalamaca oynarken ağzımdan roket, uçak sesi çıkaran bir şahıs idim. bu zekaya sahip birinden de bu ağır tempoya ayak uydurması beklenemez.
daha sonra liseye geçilir. ne olursa olsun baba kazanılan yeri ya da alınan puanı beğenmez ve 3 puan daha fazla alsaydın burada olmazdın gibi boş laflarda ve bunun değişik versiyonlarında çenesi daha çok açılır. 'iş yerindeki naci beyin oğlu da 490 puan almış. günde 12 saat çalışıyormuş. ablası da üniversite birincisi imiş diyollar' gibi başkalarının çocuklarına imrenme belirten laflar sarf eder ve çocukta bunun altında kalmaz. 'ben naci'nin oğlunu her gün dışarıda görüyorum orada burada sürtüyor' gibi gereksiz diyaloglar vuku bulur.
lise hayatı boyunca babanın hiç bir şey bilmediğini hatta hayatında hiç bir şeyi başaramadığını zaten onların zamanında üniversite sınavı mı vardı. önüne geleni almışlar. ama şimdi böylemi. herkes dershaneye, özel öğretmene, kitaba sahip kendini benimle kıyaslıyor düşüncesi öne çıkar. *
daha sonra üniversiteye girince aslında babanın bir şey bilmediğini değilde senin yanında sönük kaldığını, senin hayatına yön vermek istediğinde onun bilmediğini senin daha iyi bildiğini ve araştırdığını belirtirsin. çünkü artık sen farklı gerçekten farklı insanlar ile tanışmış değişik ortamlarda ki muhabbetlere katılmanın verdiği ya da öyle sanmanın verdiği öz güven ile babadan daha farklı ve doğru düşündüğünü bilirsin. bunu hala anlamış değilim ama bana göre her evlat anne ve babasını eğitim konusunda geçer. bu durumu kabullenen baba ise artık daha geride durur.
babanın artık 3 yaşında ki gibi mükemmel olmadığını ve seninde ileride aslında mükemmel bir baba olmayacağını anlarsın. fakat eminim çocuğunun gözünde mükemmel görünmek her babanın isteyeceği bir şeydir. düşünsenize 3 yaşındaki bebe çocuğunuz yanınıza gelip kes traşı bi bok bilmiyon dediğini düşünün. aslında çok komik olur ha 3 yaşında ki bebenin üsluba bak. her neyse yavaştan demlenmeye başlarken zamanında babanın nasihatlarını çok işittiğin için saçma gelme ve her nasihatta, öğütte saçma bir yer arama durumunu bırakıp cümlenin mantığını irdelemeye hatta gerçek hayatta uygulamaya çalışırsın buda babanın aslında bir şey bilmediğinin çocukta nasıl meşrulaştığını anlaması sansa da aslında bu büyümenin hikayesi olmuştur.