kuşaktan kuşağa aktarılan davranış kuralları ( normlar ), idealleri değerler silsilesidir. düzeni tesis etmek, mevcut sosyal düzeni devam ettirebilmek için vardır diyebiliriz.
ahlakın yapısını inceleyecek olursak, iki ana kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.
birincisi din, ikincisi toplum sözleşmesidir (bkz: toplum sözleşmesi).
her din, hitap ettiği insanlara nasıl yaşayacağını söyler. her dinde varolanlarla ilgili bir açıklama vardır.
bir ahlak sistemin esahiptir din. bu şu demektir, kişinin tanrıyla, tabiatla, başka insanlarla olan ilişkilerini düzenler.
dinin toplumdan ve siyasetten çekilmesi, 17.yy'da başlar, bireysel alana atılması ile bu kaynağı toplum sözleşmesine bırakmıştır diyebiliriz, batı ekseni tarafından konuştuğumuz zaman geçerlidir bu durum. biz de batı etkisi tanzimat, çok belirgin olarak cumhuriyet ve modernleşme sürecinde kaynağı toplum sözleşmesi olarak görmeye başlıyoruz.
toplum sözleşmesi, toplumu herkesin çıkarına inşa etmektir. üç büyük adam vardır, hobbes, locke, jean-jacques rousseau ve ortaçağ'dan hugo grotius vardır.
(bkz: thomas hobbes)
(bkz: john locke)
(bkz: jean jacques rousseau)
burada bir doğa durumu vardır, toplum inşasından önce ahlak yoktur, burada bir kaos hali olabilir. böyle durumda herkesin canı tehlike altındadır. bu durumda insanlar bir anlaşma yapıyor. bir otorite inşa ediyor, bu da devlettir. sivil toplum düzeni altında gerçekleşiyor bu.
ahlak yaşanan bir şeydir, her zaman evrensel olmayabilir. tarihsel ve felsefi açıdan önce deldiği için etikten ayrılır.
etik onun üzerine gelen bir şeydir. ahlak olmadan etik olmaz, ahlak ile etiğin çatışmaması gerekir.
ahlak tanımında sosyolojik boyutundan başka bir de ontolojik boyutu vardır. bu boyutlarından biri teorik diğeri pratiktir.
teorik dediğimizde analşılan şey, insanın dış dünyayı anlamaya çalışmasıdır.
pratik ise amaç ve doğru eylemde bulunmaktır. doğru eylemde bulunmak için değerlerle olan ilişkimizi ele almalıyız.enine boyuna düşünmeden bahsederiz.