arkadaşın intihar etmesi

entry44 galeri
    30.
  1. inanamadığınız, nasıl böyle bir şey yapar diye kendinizi yediğinizdir..

    Mayıs 2008'di. 4 sene oldu. hala neredeyse hergün aklıma getirtecek bir şey oluyor. alıştım tabi artık. ilk günlerki kadar başıma ağrılar girip, okuduğum yasin biraz olsun azabını azaltır mı diye düşünüp ağlamıyorum eskisi gibi.

    2007 yılında bir işe girmiştim. yeni bir ortama girince ilk günler biraz ezik olursunuz ya, ben de sessiz sessiz ortamı tanımaya çalışıyordum. bana ilk yakınlık gösteren oydu. gönül.. benim çalıştığım bölümün sorumlusuyla arası iyi değildi. zira o sözünü esirgemezdi. haksızlığa katlanamazdı. bu yüzden sevmeyeni çoktu. arkasından konuşanları da. ilk günler bana iş yerini anlatan, insanlarını tanıtan da oydu. ve hergün birlikte kahvaltı yaptığım insan da.. öğlen yemeklerinde eve giderdim ben. yakındı. bazen onu da götürürdüm. naz yapardı, rahatsızlık verir diye düşünürdü. bağıra çağıra getirirdim. bazen de o öğle yemeğine işyerinde kalmamı isterdi, kalırdım. uzun uzun konuşurduk. zamanla sırdaş olmuştuk. ve zamanla nasıl bir aile içinde yaşadığını öğrendim. kardeşi de bizim işyerinde çalışıyordu. ama araları pek iyi değildi. zira ailenin şımarık kızıydı kardeşi. her şeyin sorumluluğu başına yıkılan da gönül'dü.

    çalışmak istemiyordu aslında. okumak istiyordu. ve zeki biriydi de. bir aralar fransızcaya sarmıştım, lisede yabancı dilimi değiştirip fransızca yapmıştım. ve kendime notlar çıkarmıştım. ben gönül'e bunları anlatırken, notlarımı istediğini söyledi. şaşırdım. "ne yapcaksın ki sen onları" dedim. "çalışıcam, ben de öğrenmek istiyorum" dedi. tuhaf bir şekilde sevindim. daha önce hiç ilgilenen olmamıştı bu derece bu konuyla. "he" der geçerlerdi. ertesi gün götürüp verdim. o sıralar aynı bölümde çalışıyorduk. hatta karşı karşıyaydık. sözlüğümü de götürüyordum artık. birbirimize sorup, cevaplıyorduk. çoğu zaman bölüm sorumlusu bizi konuşurken yakalayınca uyarırdı. arkasından az sövmemişimdir. sanki işimizi aksatıyoruz da.. neyse işte.. biz de bu gıcıklığa karşılık, namaz molası verdiğimizde süreyi biraz uzatırdık. abdest almaya yukarı çıkınca, muhabbet ede ede yavaştan gider-gelirdik. arasıra kuşdili konuşurduk aramızda. o bana başka bir şifreli konuşma öğretmişti.

    bu iş yerine gelmeden önce bursa'da çalışıyormuş. o zamanlar ailesi de ordaymış. hep anlatırdı o günlerini. ve sevdiği bir çocuk vardı. sevgilisi yani. bursa'dan buraya gelince ayrılmışlar. yazın tekrar bursa'ya gideceğini ve orda çalışıp onunla birlikte olacağını söylerdi. sürekli bir bursa muhabbeti yani.. aylar geçti.. şubat'tı. bizimkiler ablamın yanına istanbul'a gideceklerdi. ve tabii ki ben de. bu yüzden işten süresiz izin aldım. tekrar çalışcağım da kesin değildi yani. ne zaman geri geleceğimiz de belli değildi. son günlerimde, ben gidince nasıl haberleşeceğimizi konuşuyorduk. telefonu yoktu gönül'ün. hattı vardı. telefon bulduğunda takar, öyle haberleşirdik çalıştığımız sıralar. yine öyle yaparız dedim, numaran var. "ben bursa'ya erken gidebilirim" dedi. "yani sen gelince görüşemeyebiliriz, ama gelicem geri. gidince telefon bulur haber veririm sana" dedi. öyle ayrıldık. ben istanbul'a gittim. birkaç defa aradı görüştük, hala aynı işyerindeydi. memlekete geri geldim. arıyordum, kapalı. 2 aya yakın bir süre kalmıştık istanbul'da. geri dönünce de hemen işe girmemiştim. haziran'da girerim diye düşünüyordum. ki öyle de olmuştu. ilk çalıştığım bölüme girmiştim yine. bu sefer rahattım tabi. herkesi tanıyorum. ikinci günümdü. bölüm sorumlusu da yanımdaydı. ben işime odaklanmış çalışıyordum, o da diğerleriyle konuşuyordu. sonra birden bana dönüp:

    -ecellizz? sen duydun mu? dedi, yavaş bir tavırla, gözlerimin içine bakarak. "neyi?" dedim. "gönül. intihar etmiş.".. o an, intihar etmeye kalkışmış olarak düşündüm. "neden!? ne zaman?!" dedim. "mayısta, geçen hafta. bursa'ya gitmişti. orda işyerinin balkonundan atlamış, hemen ölmemiş ama.." diye devam ediyordu ki, bu son cümleyi söyleyince artık yaşamadığını anladım. fakat olayı hala idrak edememiştim. beynim kabul etmedi. ve sanki başka bir gönül'den bahsediyor gibi geliyordu bana. ben öylece tepkisiz kalınca, "haberi de çıkmış. istersen bakalım internetten" dedi. yazıhaneye girdik. patronun oğlu ordaydı. olaydan haberi varmış. hatta habere de bakmış. "fotoğrafları da var" dedi. ama o tavrı.. sanki dalga geçer gibiydi. üstüne atlayıp gırtlağını sıkasım geldi. haberi görmek için sabrediyordum. onu görmeden inanamayacaktım zira. o sayfaları açtıkça yerimde durmakta zorlanıyordum. içimde o kadar şey olurken, halimi muhafaza ediyordum. zaten böyle duygularımı hiç dışa vuramam ben. sayfanın gelmesini beklerken sürekli kendime direktif veriyordum. "sakin ol, sakin ol, sakın ağlama, sakın, sakın, sakin olmalısın..". ve haber açıldı. patronun oğlu sesli okuyordu.

    --spoiler--
    Bursa'nın merkez Yıldırım ilçesinde, bir tekstil atölyesinin balkonundan atladığı öne sürülen genç kız, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

    Alınan bilgiye göre, Ortabağlar Mahallesi Dilek Sokak'ta 4 katlı bir binanın 3. katında faaliyet gösteren tekstil atölyesinin balkonundan bir genç kızın düştüğü ihbarı üzerine harekete geçen güvenlik güçleri, olay yerine gittiklerinde Gönül Yılmaz'ı (18) baygın bularak, durumu 112 Acil Servis ekiplerine bildirdi.

    Çevredeki vatandaşlar, ambulansın geciktiği gerekçesiyle güvenlik güçleriyle tartışmaya başladı. Daha sonra olay yerine gelen 112 Acil Servis ekibine de tepki gösteren vatandaşlar, yine güvenlik güçleri tarafından sakinleştirilmeye çalışıldı.

    Zaman zaman gergin anların yaşandığı olayın ardından Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Gönül Yılmaz, kurtarılamadı.

    Tekstil atölyesinde çalışan kardeşini ziyaret ettikten sonra balkondan atladığı öne sürülen genç kızın cesedi, otopsi için Bursa Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.

    Olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi.

    Kaynak : http://www.haber3.com/gen...376058h.htm#ixzz23SpcZ4yU
    --spoiler--

    sanki başka birinin haberini okuyor gibi geliyordu hala bana. ta ki fotoğrafları görene kadar.. kaldırımın kenarında yatıyor. bir sürü insan etrafında. yüzüne bir yazma örtmüşler. "onun kıyafetleri.." diyorum içimden. "gönül.. ne yaptın sen..nasıl yaptın..neden..ne oldu, neden beni aramadın, hani ariyacaktın bursa'ya gidince? söz vermiştin! arayacaktın! böyle anlaşmamıştık seninle gönül biz!".. içimde bu bağırtılar koparken, kendimi işimin başına attım hemen. nasıl durdum bilmiyorum. o halimi hatırlıyorum hala. nasıl o kadar tepkisiz kalabildim? ama eve gitmek için dakikaları saydım. eve girer girmez kendimi bırakacaktım çünkü. dua edecektim ona, kuran okuyacaktım. allah'a yalvaracaktım onu affetmesi için. mesai bitti ve hızlı hızlı eve gittim. girer girmez banyoya koşup abdest aldım. daha fazla dayanamayarak yavaştan ağlamaya başlamıştım. ama ağlamanın faydası yoktu. çok dua etmem lazımdı, çok. yine toparladım kendimi. odama çekilip yasin okumaya başladım. bir-iki yaprak derken.. birden okuyamaz hale geldim. "ne yapıyorum ben?" dedim kendime. "gönül'e yasin okuyorsun" dedi içimden biri. "o öldü mü?" dedim. "o nasıl öldü? nasıl ölebilir? ben nasıl ..yani ben onun ruhuna mı oku.."..daha fazla içimden bile konuşamadım. başımı kurana gömüp ağlamaya başladım. sanırım sessiz olamadım. annem gelmişti biraz zaman sonra. yüzüme bakmak için kafamı kaldırmaya çalışıyordu. sürekli "ne olduu? ne oldu yavruum?" dedikçe ben hiç cevap veremeyecek gibi oluyordum. nasıl diyecektim ki. "gönül intihar etmiş", bu cümle bir nefeste nasıl söylenirdi? ve söyleyemedim de zaten. ben kıvrandıkça, annem daha da ısrar ediyordu. kendimi zorladım ve hıçkırarak kesik kesik söyleyebildim.. "gözümün önünden o fotoğraf gitmiyor anne" dedim. gitmiyor..

    ertesi gün kabullenmiştim artık. gönül beni bir daha hiç arayamayacaktı. işyerinde yine bu mevzu açıldı. sahi nerdeydi gönül'ün mezarı? sordum. aldığım cevap ikinci kez üzdü beni. "buraya getirceklermiş cenazesini, köydeki yer, toprak amcasınınmış, izin vermemiş gömülmesine, ailesi de getirememiş buraya. oraya gömmüşler". bu nasıl vicdansızlık?! mezarlığından iki metre kare versen neyin eksilir? bu nasıl bir kindir?! uzun zamandır aralarında bir husumet vardı zaten. gönül sürekli anlatırdı. yaptıkları eziyetleri ve kendisinin aile içindeki durumunu. ben neden intihar ettiğinin cevabını ararken bunları da duymam biraz tahmin yürütme fırsatı verdi bana. ailesiyle arası iyi değildi ve eğer gittiğinde sevgilisini de başkasıyla gördüyse.. ki başka bir kızdan da bahsederdi hep, ona yakın durduğundan falan.. sanırım böyle bir şeydi. ama yine de değmezdi ki gönül! neden aramadın beni?! yanında kalmamı istediğinde kalmadım mı? ne kadar anlattıysan sesimi çikarmadan dinlemedim mi? yardım istediğinde koşmadım mı? beni bırak hadi, allah'a bunu nasıl yaptın? inancını nasıl yitirdin bir anda? ...

    birkaç gün daha geçti.. artık her olayda, her yeni bir şey öğrenişimde, her yeni güzel bir şarkı duyuşumda aklıma gönül geliyordu. "bu şarkıyı sen de duyabilirdin gönül. duysaydın severdin eminim.." diyordum içimden. "nasıl bir şey ölmek? yeni şeyler öğrenmenin son bulması? orası nasıl? çok acı çekiyor musun? nasıl kurtarıcaz seni ordan? ..

    "utanıyorum gönül. ve elimden hiçbir şey gelmiyor. senden sonra yine profiterol yaptım. işyerine götürdüm. kabın ağzını açarken gözlerim seni aradı. kızıyorum sana. çok kızıyorum. bir o kadar da acıyorum. beğenmiştin profiterollerimi.. bir dahakine daha çok getirecektim. bu hesapta yoktu gönül.. ".

    sonraki sene bursa'ya gittim. işyerindekilerle ilişkim tamamen kesilmişti. kapanmıştı zaten orası. nasıl yapsam da mezarını öğrensem diye düşündüm. ama bulamadım. oraya kadar gitmişken, yanına gidemedim. bu da koydu bana. suçlu gibi hissettim kendimi. hala aklımda, bir şekilde öğrenmem lazım nerede olduğunu. ve söyleyemediklerimi sana söylemem lazım.. inşallah duyarsın beni.
    5 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük