bir damla istemişti halbuki onca dilek arasından.anında yağmur yağdı.yağmamalıydı.bu kadar çabuk olmamalıydı dileği.hemen koştu buğusunda hayalani yazdığı cama.bir damla için.fakat orda değildi damla.dokundu cama,ama alamadı avcuna bir türlü.dışardan onlarcası savruluyordu ona doğru.bir tanesini alıp elinde gezdirecekti.olmadı.
hiçbir şeyi olmamıştı ki zaten.bu dünyaya diğerleri kazansın diye,kaybetmek için gelmişti.benim gibi bembeyaz bir kundakta annesinin kucağında doğmamıştı damla'm.babasından kocaman bir öpücük alamamıştı.tek sahip olduğu 15 senesini verdiği yetimhanenin ona verdiği mavi battaniyeydi.bu battaniyeyle sarmıştı annesi.hiç grmediği annesi bu battaniyeye dokunmuştu.onu o kadar seviyordu ki,hiç bilmediği kadına o kadar özlem duyuyordu ki,bir gün çıkıp gelse neden diye sormadan kollarına atlayacaktı.ama neden gelsin ki?gelseydi damla mutlu olacaktı,çok mutlu.ama neden olsun ki?damla neden mutlu olsun ki?
dört sene önce tanışmıştım damlamla.görseniz ondan hayat dolusu yoktu.ama onun hayatı dolu değildi,onun hayatı yoktu.hayalleri vardı onun.ama benimki gibi değildi.daha haklı hayallerdi.benim istememi,birşeylerden şiayet etmemi engelleyeek kadar haklıydı.
17 yaşında üniversiteyi kazanmıştı.o gün yağmur yağdı.evet istediği kadar yağmur damlası.bir değil,iki değil,üç dört beş değil.istediği kadar...
okulu bitirecekti damla.köylerin birine gidip oradakilere her türlü yardım edecekti.bir gün kendi hayatıma başladığımda... derdi hep.kendi hayatına başlayacaktı.bir güvercindi onun güzelliği.hayır özgürlükten bahsetmiyorum.bahsetsem muhabbet kuşu derdim.bir güvercin kadar beyaz,bir güvercin kadar masumdu.şu dünyada hiç günahı olmayan biri var mı diye sorsanız,var derdim.
iki yıla kadar damla benim herşeyim olmuştu.annem,ablam,dostum...
bir gün yine yağmur yağdı.damla hiç olmadığı kadar mutluydu.doktor olmuştu sonunda.her şeyini hazırlamış,hayır eşyalarını değil,umutlarını,heyecanını,planlarını,gidecekti.mutluluğuunu biriktirmişti o güne kadar.sonra bol bol harcayacaktı.
geçen gün damla uyandığında güneş uyuyordu.çünkü o,güeşten daha güzel şeyler yapmaya başlayacaktı o gün.istasyona gitti.hiç trene binmemişti.işte güzelliker başlıyordu.elinde biletiyle bekliyordu,damlayı ve kocaman kalbini ,tertemiz ruhunu götüreceği treni.
sonra tren geldi ve damla gitti.
hayır böyle olmadı.
o sırada genç bri tinerci çocuk damla'dan yardım istercesine ona bakıyordu.belliydi ama ondan isteyeceği şeyin yardım olmadığı.ama damla o gözleri okuyordu.ne istediğini biliyordu.çünkü o gözlere ,aynısına her gün bakmıştı aynadan.yaklaştı çocuk buna.damla cüzdanını çıkarcaktı.ona simit almak için.ama çocuk ondan önce çıkardı.hayır cüzdanını değil,kimbilir nereden aldığı küçük çakısını.
damla farketmeden bıçak o bembeyaz vücuduna girmişti bile.sonra bir kez daha girdi,bir kez daha,bir kez daha.son yarayı kalbinden almıştı.güvercinim artık ak değldi.hayır o hala aktı.ama şimdi al,akı yenmişti.
o sırada tren geldi,sanki"hadi damla bin artık"der gibi çalıyordu düdüğünü.ama damla'nın bileti ıslanmıştı kanıyla.binemezdi.artık gidemezdi bir yere.hayır gitmişti.damlam,benim ablam,annem,can dostum gitmişti.onu kollarını açııp bekleyen yere,cennete gitmişti.
istasyondaki herkes beyaz bir perdeye bakar gibi izlemişti tüm bu olnaları.halbuki ordaki tek beyaz benim damlamdı...
hoşçakal bir tanecik dostum.beni unutma e mi?