Bir hikayemiz vardı bizim.
Uzak diyarlarda değildi.
Günlerden bir gün hiç gelmemişti.
Develer hala deve,pireler hala pireydi.
Ne kocaman prenses yatağında uyumuştum ben ,ne de sen prens olup gelmiştin dört nala uzaklardan.
Ama bizimki de masaldı işte,Kafsız,Ankasız....
Bir hikayemiz vardı bizim.
Bir varmışla başlardı ama hiç bir yokmuşolmazdı.
Bir dev vardı masalımızda.
Ama o dev benim kocaman sevgimdi.
Belki seninki de öyleydi ama bu diyarın en büyük bahçesine saklamıştın sen onu.
Bu masalda benim görevim onu bulmaktı belki de.
Bir de bulut vardı göklerde,ufacık,küçücük bir bulut.
Çok severdi beni.
Ben ağladığımda çıkmıştı Nuh tufanı.
O gün hazineyle birlikte bahçe de gömülmüştü sulara.
Başka yerlerde aramalıydım sevgini.
Elbet bulacaktım!
Fakat Gece 12yi vurmadan bitiyordu masalımız.
Peki bulduğumda uyar mıydı sevgin kalbime,külkedisinin ayakkabısı gibi?
Kalbim küçük gelirse ne yapardım ben?
Bırakır mıydın beni,başka kalpler aramak için?
Ne upuzun saçlarım vardı seni alıp koynumda yatırmak için;ne de büyülü bir elmam vardı seni kandırabilmek için.
Sadece bir masalımız vardı bizim.
Küçük bir masal.,tıngır mıngır sallanan beşikteki bebeği uyutmak için anlatılan bir masal.
Anlatırdım ben ,ama sen duymazdın.
Duymazdın; çünkü duymak için çok uzak ülkedeki zengin kralın saraylarında yaşıyordun.
Bense burada gökten düşecek elmaları beklerdim.
Birini sana götürmek için.Hala düşmedi elmalar,bekliyorum.
Arada sırada kaldır kafanı bak göğe,belki senin oraya düşer.Öyle olursa beni çağır,uçan halıma biner,gelirim yanına tamam mı?
iyi geceler