bu ülkeye dair en büyük güzelliklerden birisi ahmet kaya. ülkenin en büyük şairlerinin dizelerine hayat verdi, bu coğrafyanın insanlarına seslendi, her şarkısı ayrı bir yere dokundu. politik olarak hiçbir zaman belirli bir çizgisi olmadı. evet, sosyalist dünya görüşüne sahipti teorik olarak. fakat hiçbir zaman öyle kuru kuruya siyaset yapmadı. ideolojik tavrını her zaman insani olarak ortaya koydu, onunkisi vicdan siyasetiydi daha çok. o nedenledir 28 şubat sürecinde herkes susarken onun ezilenin, zulüm görenin yanında olması. sırf bu yüzden sol çevreler tarafından yerden yere vuruldu. fakat aynı ahmet kaya, 12 eylül'ün izlerinden kurtulmaya çalışan bir neslin isyanı, siyasi nedenlerle hüküm giymiş yüz binlerce insanın sembolü oldu. herkes susarken hep o konuştu. bizden birisiydi çünkü. tepeden tırnağa insan gibi insandı. yüreğindeki neyse hep onun peşinden gitti, ucuz siyasete malzeme olmadı. ''beni solcuların bir kısmı sevmiyor, sağcılar tümden sevmiyor. peki bu kasetler nasıl satış rekorları kırıyor, konser alanlarını nasıl on binlerce insan dolduruyor?'' sözleriyle kendi ağzından çok güzel anlatıyor zaten durumu.
konu ahmet kaya olunca ister istemez aynı noktaya geliyoruz. bu adam toplumcu sanatçı, o nedenle toplumun sorunlarına kulak tıkaması, görmezden gelmesi beklenemez. her toplumcu sanatçıya olduğu gibi ahmet kaya'ya da tarihin yüklediği bir misyon var çünkü. tam da ahmet kaya'nın çıkış yaptığı, satış rekorlar kırdığı döneme denk gelen güneydoğu sorununa ahmet kaya'nın duyarsız kalması beklenemezdi. katıldığı her programda, düzenlediği her konserde defalarca aynı şeyi vurguladı bu adam: ''biz türkiye'nin bölünmesini değil, birleşmesini istiyoruz ve bunun için varız. bu kan, bu zulüm, bu gözyaşı, bu kirli savaş artık son bulsun. 18-19 yaşındaki çocukların cenazelerine alışmak istemiyoruz. bizim tek bir isteğimiz var: tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir cumhuriyetin dürüst yurttaşları olarak yaşamak...'' temelde bunları söylerken, türkiye'nin kürt realitesini sahiplenmesi gerektiğini, iki halkın binlerce yıldır birlikte yaşadığını ve bundan sonra da birlikte yaşaması gerektiğini de ekledi.
nedir bu kürt realitesi? o dönemin politik yapısını ve kürt sorununa olan yaklaşımı iyi tahlil etmeden ahmet kaya ile ilgili yorum yapmak çok basit. devlet kürt diye bir şeyi tanımıyor, kürtçe konuşmak, kürtçe şarkı söylemek yasak. çok köklü bir kültür ve o kültürün en önemli unsuru olan dil devlet tarafından baskı altına alınmış. zorla türklük dayatılmış bu insanlara. asimilasyonun ve inkarın son boyutuna ulaşılmış artık. böyle bir ortamda ahmet kaya'nın kendi kimliğine ve kültürüne sımsıkı sarılması kadar doğal bir durum yok. fakat bu duruşu her zaman medyanın manipülasyonuna uğratıldı. o dönem şarkılarındaki savaş karşıtı muhalif tavır, katıldığı programlarda ve konserlerinde söyledikleri bu ülkenin medyasına ve medyanın güdümünde yaşayan topluma fazla geldi. oysaki anlatmak istedikleri çok basitti, bugün konuşulanlardan farklı değildi. günden güne yalnız bırakıldı, tek tek bütün şehirlerde kasetlerinin satışı durduruldu, dönem dönem yalan dolan haberlerle medya tarafından ismi karalandı. 1999'daki magazin gazetecileri derneği gecesi ise ahmet kaya için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, büyük bir çıkmazın içerisine düşeceği geceydi. takım elbiselerle kuşanmış, fiyakasından yanlarına yaklaşılamayan insanların hedefi haline gelivermişti bir anda. edilen hakaretler küfürler, atılan çatal bıçaklar... 'sanatçı' sıfatı taktığımız, yere göğe sığdıramadığımız o insanlar tarafından yapıldı tüm bunlar. senaryosu önceden yazılmış bir linç hikayesinin son perdesi oynanıyordu. ve ''önümüzdeki kasette kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve bir de klip çekeceğim. bu klibi yayınlayacak yürekli insanların olduğunu da biliyorum, eğer yayınlamazlarsa türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum'' dediği için oldu tüm bunlar. çok değil, sadece 13 yıl önce yaşandı...
o gece sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. çünkü ''kürtçe'' demişti bir kere ahmet kaya. devlet tarafından tanınmayan, baskı gören bir dilin ismini anmıştı. bu onun için pahalıya mal oldu tabii. iki günde bir yapılan yalan haberler, fotomontajlar, karalama kampanyaları, ailesine yapılan tehditler, ardı ardına açılan davalar derken soluğu sürgünde aldı ahmet kaya. çok sevdiği ülkesinden uzakta kaldı bir anda. suyunu içemediği, yemeğini yiyemediği, dilini bilmediği, yabancısı olduğu bir ülkede yalnız başına yaşamak günden güne bitirdi onu. iyi günlerinde yanında olan sanatçı arkadaşları kapısını bir kez olsun çalmadı. yanında sadece ailesi ve kültürünü yaşatmak uğruna sürgüne mahkum olduğu kürt halkı kaldı. bu yalnızlık ve adının karalanması onu iyice radikalleştirdi. en sonunda da o çok tartışılan konserler ve görüntüler çıktı ortaya. bütün bunlardan dolayı ahmet kaya'yı sorumlu tutmayın, yüzlerce yıllık kürt sorununu, milli meseleyi ahmet kaya'nın üstüne yıkmayın. ahmet kaya'yı o hale el birliğiyle bu ülke getirdi.
ahmet kaya tam 12 yıldır paris'te mezarında yatıyor. o gün onun kuyusunu kazan ne kadar sanatçı, gazeteci varsa hepsi tek tek özür diledi, pişman olduğunu söyledi. ama giden geri gelmiyor. onu bir kez bile canlı dinleyememenin verdiği acının tarifi yok. vebali de bu güzel adamı yerinden, yurdundan eden beş para etmez insanların boynuna olsun.