Kosova'nın başkenti Priştina'ya Pegasus ile uçuyoruz. Havaalanı oldukça küçük,Erzincan Havaalanı'nın genişletilmeden önceki halini andırıyor. Pasaport kontrolünde Türk olduğumuzu gören görevli Türkçe konuşuyor; ''ilk kez Kosova?'' Panolarda Kosova'ya yatırımı teşvik eden ingilizce mesajlar bulunuyor. Arabayla otelimize varana kadar gördüklerimiz pek iç açıcı değil. Yeni kurulan ve henüz 80 küsur ülke tarafından tanınan Kosova'nın başkenti Düzce,Sakarya gibi şehirlerin taşralarını andırıyor.
Ülkede geçerli olan para birimi euro,Kosova dünya üzerinde Amerika'yı en çok seven ülke olabilir, bir meydanda Bill Clinton'un heykeli ve bir apartmanın dış yüzeyinde büyük bir posteri var. Sırplardan bağımsızlıklarını veren Amerika'yı çok seviyor olmalılar.
Priştina'da bulunan Sultan Murat türbesini ziyaret ediyoruz.Kosova savaşı'nda Sırp Miloş Obilic tarafından öldürülen Sultanın iç organlarının bulunduğu türbe burası. Ayrıca Buhara'dan Kosova'ya getirilmiş ve kuşaklardır türbenin bakımını üstlenmiş Türbedar ailesinin üyelerinin mezarları da burada.Her yıl 10 Ağustos'ta Sultan Murat anılıyor, aşırı milliyetçi Sırplar ise kendi bölgelerinde her 25 Temmuz'da bu olayı kutluyorlar. Yenilgiye rağmen Sultan'ın ölümünü kutlayıp bunla övünmeleri oldukça tuhaf, zaten Sırpların başına ne geldiyse bu fevrilikleri ve geçmişte yaşamalarından gelmiştir. Hala her yere 1389 yazıp bu olayla övünürken ellerinden Kosova ve Karadağ'ın gitmesi buna güzel bir örnek.
Biz türbeyi mihmandar eşliğinde gezerken 'Kimse Yok Mu Derneği'nden bir grup da orada, lakin hareketleri oldukça lakayt. Temsili oturma odasındaki sofalara yayılıp oturmaları, yeniçeri modellerinin bulunduğu camekanı açmaya kalkıp rehberden fırça yemelerine rağmen pişkinlikleri can sıkıyor. Biz oradan ayrılırken birisi Çevre Bakanı Veysel Eroğlu'nun o gün türbeyi ziyaret edeceğini söylüyor, bir diğeri hemen Veysel Eroğlu'nun aldığı ödüllerden, onun sayesinde ormanların arttığından falan söz ediyor. içimden geçiriyorum; 'Lan bu Veysel Eroğlu Allianoi ve Hasankeyf'i su altında bırakan, 'Tarkan işine baksın' diyen bakan değil mi? Hani antik kalıntılara çanak çömlek deyip geçen?' Sahiden şakirtlerin kafası bambaşka çalışıyor.
Akşam saatlerinde bir 'Burektore'ye rastlıyoruz. Neredeyse tüm Balkan ülkelerinde ortak olan 'Börekçi' yani. 70 cent karşılığında oldukça doyurucu miktardaki böreği yiyoruz,akşamı pansiyonda ediyoruz.
Sabah otelde çalışan Boşnak asıllı Hana'nın hazırladığı kahvaltı için masaya oturuyoruz. Hana'nın en büyüğü 30 yaşında olmak üzere 5 çocuğu var, o ingilizce ve Türkçe bilmiyor, biz de Boşnakça ama bir şekilde anlaşıyoruz. Kendisi çalıştığı bu otelden ayda 200 euro kazandığını, doktor olan eşinin ise 300 euro kazandığını söylüyor. 'Kosova,catastrophe.' diyor. Gerçekten de katastrof.insanın aklına Türkiye'de kıldan tüyden hiç hakketmediği paraları kazanan, ünlü olan, haybeye zenginler geliyor. Bunun sonu servet düşmanlığı, karamsarlığı bırakmak lazım.