Eskilere götüren bir öykü daha, dirsekleri ve dizleri kabuk bağlamışların anlayabileceği bir türden. Duru bir anlatım ve içinde bol miktarda hüzün barındıran cümlelerle.
Geçmiş hüzündür, geçmiş hazandır.
' sohbet ettik diyemeyeceğim çünkü bir sohbet yoktu aramızda. diğer ben sessizliği seviyordu. bir sonbahar hüzünlendirir beni sanırdım. - burada ki hüznün anlamı benim için mutluluktur.-'
Düş inşa edilir düş üstüne;
' köy yerinde çatılar vazgeçilmezleridir çocukların. teker teker çıkarılır oyuncaklar, kilimler. adeta küçük bir ev inşa edilir ev üstüne '
Yerini: kapat şu bilgisayarı na bırakan serzenişler.
' ezan vakti beş dakika daha dışarıda kalma mücadelesi verilir, annenin seslenişine karışan serzeniştine .'
90 larla olan hesaplaşmamız işte burada;
' topraksız kalan suyun da, susuz kalan toprağında başlı başına bir işe yaradığını bildiğim çağımda onları ayrılmaz bir bütün olarak düşünmek istedim. o zamanlarda dizlerimizde kabuk tutsun diye beklediğimiz, tuttuğunda koparılan, koparıldığında da geçmek bilmeyen yaralar unutulmuş, onun yerini bugün yar'a dönüşmüş yaralar almıştı '
Bu cümle beni çok hüzünlendirdi, kimi zaman acıyı özler insan, işte öyle bir şey;
' minderin yumuşaklığından ziyade bir sertlik hissettim. dizim de o tarifsiz sızı. bu acıyı nasıl da özlemişim '
Yazara içten bir eyvallah derken öykünün sonundaki linkin açılmadığınıda bildirmek isterim.