Bir gün yağan sağanak yağmur ardından odamın pencerisini açıp aldığım o taptaze kokudan sonra bana kağıt, kalem aldırıp pencere kenarında hayatımda şimdiye dek en beğendiğim yazımı yazdırmış kokudur:
" Her yer toprak kokuyor yine.. gece siniyor içime, sen siniyorsun; tenin de gece gibi toprak kokuyor.. o koku yağmurla tenime yapışıyor, bir şeyler olmalı diyorum; biri beni ayırmalı tenime sindikçe etrafı bataklığa çeviren bu kokudan! nefes nefese uyanıyorum: hepsi bir kabus! insana zevk veren tek kabus bu olmalı diyorum: tenimde teninin kokusu.. her tarafımdan ter akıyor; hepsi toprak, hepsi sen kokuyor!
yalnızlık bile tek kişilik adını yakıştıramıyor sensizliğin bu ıssız çölüne. yalnızlık bile beni terk ediyor. yalnız bile olamayınca hiçbir kimliğim kalmıyor bu dünyaya ait.
gülün bile diyorum hani sadece insan, sevgisini iki kişilik bir rezervasyonla yaşayınca kokusu oluyor. diğer yandan ya burnum koku almıyor, ya güllerin kokusu yok ya da güle bile anlam katıp onu benim için güzel kılan 'sen' yoksun..
gülü seven dikenine katlanır diyerek sarılıyorum kokusunu duymadığım güle dört elle elimde dikenli bir çalılıktan başka bir şey kalmıyor. ellerimi parçalıyor dikenler; kan elimden toprağa akıyor. ve sen toprak kokuyorsun.. " *