bazen "abi bu büyümesin, bu haliyle kalsın, ben bunla ömür boyu oynıyim böyle" hissiyatıdır.
ilk olarak 6-9 aylıkken başlar. aga gugu bugu falanlar, şirinlikler, zibidilikler, emekleme çabaları, alttan çıkan çift diş vesair vesair. akşam evi zor edersin. apartmandan içeri girdiğinde, yukardan sen geldiğin için attığı sevinç çığlıkları duyulur. "bu hayatımda duyduğum en güzel ses" dersin içinden.
"kalsın böyle bu" diyecekken büyür. durmaz.
1-1,5 yaşına gelir. bu sefer yürümeye, çat pat konuşmaya falan başlar. o ilk adımlarını kaydettiğin videoyu 50 kez seyredersin belki. yürümeye ilk başladığında karşısına 5-6 dizilip hepsi "bana gel bana gel, hadi bana gel" diyerek ellerini açtığında, sen "gel" demesen bile koşa koşa sana gelir hepsini aşıp. artık caddede elinden tutup yürüyebiliyorsundur ve "abi böyle kalsın bu" hissiyatı yine devreye girer.
2-3 yaşlarında artık yarım yamalak cümleler, muhabbetler, komik tepkiler başlamıştır. tuvalet eğitimiydi, arkadaş kavgalarıydı vesair. gece masal kitabını kütüphanesinden seçip usulca yanına sokulan ve uykulu gözlerle "baba bana biyaz kitap okuyabiliy misin?" diye soran bir canlı var evde. ve "böyle kalsa olur mu bu?" duygusu...
4 yaşında kankasınız artık. çocuğu ile oynamayı seven (oyalamak için oynayan değil) bir babaysanız en sevdiği arkadaşı sizsiniz. cumartesi akşamları, ertesi gün işe gitmeyeceğimi bildiği için, bir an evvel sabah olsun diye erkenden uyur benimki. oyun planları falan yapar. oyuncak değil, "oyuncakçıyı alacağım sana" deseniz, benimle öylesine sokakta yürümeyi tercih eder, sizinle bir yere gelmez. ufak tefek güreş, yastık savaşı falan yapabiliyorsunuzdur artık. bir yeri acıdıysa öpeyim de geçsin diye uzatır. orası bazen ayağının tabanı, bazen poposudur. siz de şapır şupur öpersiniz. izin gününüzde kıçınızın dibinden ayrılmaz. gazete okuyorsanız, o da hemen dibinizde örümcek adam dergisini okur. ama ters tutarak.
velhasıl mirim.
babalık bitmeyen bir maceradır.
dünyanın, sorumluluk yüklemesi nedeni ile belki en zor ama en tatlı macerası.