sınıfta kalmış dizilerdir. yarısı amerikan gençlik dizilerinden çakma, diğer yarısı yeşilçam klişelerinden derlemedir. bu dizilerin senaristleri neden aldıkları paranın hakkını veremiyor, anlamıyorum. karakterler yüzeysel, yapmacık ve gerçeklikten uzak. esas kız ve esas oğlan diye bir kavram var mesela; bu arkadaşlara dokunamayız. esas kız hiçbir zaman yanlışa düşmez, ne yaptıysa aşkı için yapar. esas oğlan da öyledir ama gurur adı altında bu kıza acı çektirerek onu bol bol ağlatır, üzer. arada hep engeller vardır. o engeller bir türlü aşılamaz. 15 bölüm ayrı kalırlar, 2 bölümde mutlu olurlar. bu tamamen yeşilçam tarzı yazılan bir gençlik dizisinin özetiydi. bin kez aynı şeyi izlediğiniz için senaryonun nasıl şekilleneceğini anlıyorsunuz ne de olsa.
peki gerçek bir gençlik dizisi için neler gerekli?
1) her şeyden önce karakterler inandırıcı olacak. başroldeki kişi hataları olan ve geçmişinde sorunları olan bir karakter olabilir. bu denge iyi tutturulursa seyirci de o karakterde bir şeyler bulacaktır, izledikçe sevecektir. aksi hâlde iyilik meleği, tamamen kusursuz karakterler sevilmiyor artık. itici geliyor.
2) dizi için güzel bir mekân seçilecek. gençlik ne yapar? eğlenir, gezer, tozar. 30 gün sevgilisinin yasını tutmaz mesela, tutsa da dizilerde olduğu gibi herkesin gözüne sokacak kadar abartmaz. bir gençlik dizisi için en uygun mekân tatildir kanımca. sonradan kışın gelmesiyle bu mekânlar değişecektir elbet, ama o zamana kadar ortaya eğlenceli bir şeyler çıkarmak lâzım. deniz, kum, güneş de hem eğlenceli hem de izleyiciyi çekecek unsurlar zaten.
3) esas aşk yaşayacak karakterler ilk bölümlerden aşık edilmemeli. bu dizilerde ise genelde iki dakikada aşık olunur, sonra saçma sapan sebepler yüzünden ayrılmak zorunda kalınır. bu da izleyiciye yapay gelir, izleme zevki kalmaz. eğer esas bir aşk oluşturulacaksa temeli yavaş yavaş ve sağlam atılmalı. artık o kişiyle tanışana kadar araya başka bir karakter mi koyarsın, yoksa ilk olarak dizinin asıl aşkını mı işlemeye başlarsın, orası sana kalmış. ama bu sağlam temellere dayandırılmalı. bu konuda öyle bir geçer zaman ki'deki aylin ve soner aşkı çok iyidir mesela. 2. sezonda klişelere kurban gitse de 1. sezonda yavaş yavaş oluşturulan aşkta hiçbir yapaylık hissetmezsiniz.
şimdilik aklıma gelenler bu kadar. ayrıca bu hevesle senaristlik de yapabilirim galiba. en azından yenilikçi düşünüyorum.