ilk okul birinci sınıftaydım. sümüklerimin burnumun altında kuruyup sertleştiği, öyle olmasa da sıvı halini dilimle yaladığım zamanlardaydım. birinci sınıf ve ilk kez annemden uzakta kalacaktım. tamam ben de akranlarım gibi sokakta büyümüştüm ama ilk kez uzaktaydım lan annemden bu kadar. hem de altı saat kadar. eskiden mahallede bir olay olduğunda anneeee diye bağırırdım ve annemin balkondan bakması bile başıma toplanan kalabalığı dağıtmaya yeterdi. sanki herkeste kutsal yüzüklerden vardı da annem sauronun gözünü oynuyordu evimizin balkonundan başımdaki kalabalığa haşince bakışlar atarken. okulda iken böyle bir durum tabii ki yoktu. yapayalnız ve korunmasızdım. çok çetin bir hayat yaşadım okul zamanı. öylesine salaktım ki, yaptığım salaklığın cezasını çeken parmaklarım şu harflerin tuşlarına basarken ah ediyor sanki cetvel acısının tazeliğini hissettiğinden.
onu gördüm ilk kez. altı yaşındayım lan. altı yaşında aklıma ve kalbime power rangers, tsubasa ve pokemondan başka bir şey saplanmıştı. ne oluyordu lan bana. bu afet güzeli de nereden çıkmıştı şimdi. hormonlarım aşık olmaya daha bu yaşlarda neden böylesine meyilliydi. bizim sınıfa yeni gelen kızdan bahsediyorum. en ön sıraya oturan, akranlarımdan hallice toplu, diğer kızlardan farklı bir saç rengine sahip, renkli gözlü dilberden. bütün sınıfın dikkatini çekmeyi kapıdan içeri girer girmez başarmıştı. kızlı erkekli bütün sınıf onu dikizliyordu ve ben ilk kez kıskançlık yaptım. tamam ufak tefek oyuncakları paylaşmamak için de yapmışlığım vardı bu kıskançlığı ama bu durum apayrıydı lan. duygusaldı bu olay. sınıfa girdi, yanında kim olduğunu hatırlamadığım kişiyle birlikte. selamlaşmadan önce adını söyledi ve adı kulaklarımda çın çın çınladı bütün gün boyunca. gözde. gözdee.. gözdeee
aşık mı oldum yoksa sevginin farklı bir halini mi yaşıyordum tam olarak adını koyamıyorum şu an ama aklım ve kalbim büsbütün onun üzerine yoğunlaşmıştı. benim beslenme çantamın her gün fix menüsünden olan çubuk kraker ve çikolata artık daha bir anlamlıydı. onunla paylaşıyordum çünkü. eline bir tane çubuk kraker alıp çikolataya banınca dünyanın en mutlu erkeği oluyordum daha o yaşlarda. bir şeyleri paylaşıyordum. daha da güzeli bir şeyleri gözde ile paylaşıyordum. sanki kahraman olmuştum. dünyayı kötü güçlerden falan kurtarmıştım. alt tarafı çubuk krakerdi lan. ama nasıl mutlu ediyordu beni şerefsiz tarif edemem size.
sorunsuz geçen günlerin sonuncusunda sınıf başkanlığı seçimi oldu, atakan seçildi fiziğinin el vermesi sebebiyle. ben hayatım boyunca hep bodur diye tabir edilen erkek rolüne büründüm de o daha yaşıtımken bile azman gibiydi. hallice kalıplıydı ve bu çocuk höd dediğinde herkes altına işeyecek kıvama gelirdi. atom diye çağırırdık yaban ayısını ve bütün tenefüs peşimizden koşardı ümüğümüzü sıkmak için. o sınıf başkanı olunca her şey değişti. gözdeatakana sardı birden. sanki anasını sattığımın çocuğunu ilk kez görüyor da ilk görüşte aşk yaşıyordu. bir rütbe, bir sınıf başkanlığı bu kadar mı değiştirirdi lan yaşantımızı. hani çubuk kraker yiyecektik. hatta çubuk krakerleri kırıp da yiyecektik. çocukluk aklı işte; çubuk krakerleri kırınca daha fazla olduğunu zannedip seviniyorduk. meğer bütün olay daha uzun sürede yemekmiş. o zamanlar basmıyordu tabii kafa..
bu arsızlar her tenefüs kovalamaca oynuyordu ve atakan hep gözdenin peşinden koşuyordu. gözde de kıkır kıkır gülüp caka satıyordu atakanı peşinden koşturduğu için. içim içimi yiyordu; dakikalar, saatler geçse de eve atsam kendimi diye zaman planlaması yapıyordum, casio asker saatime bakıp bakıp. sonraları azar azar gözdeden umudu kesip duyguya salça olsam da gözde başkaydı be. şimdi arkama bakıp düşünüyorum, duygu da güzeldi anasını satayım. ama gözde bambaşkaydı. afetti. dilberdi. taştan halliceydi. kaya gibiydi. aklıma geldi bir hoş oldum. beraber olsak çok başka olurdu be.. ben seni atakana rağmen hala çok severdim mesela. vallahi de bak, unuturdum o yaşanmışlığınızı. sünger çekerdim geçmişe.. sıfırdan başlardık her şeye. ama olmadı.. sen gittin ve arkana dönüp bakmadın bile