"...yüceliğini tevazu ile kaybetmekten korkma. Alçakgönüllü olmakla eskisinden daha çok yücelirsin. Alçakgönüllülük göklerin egemenliğinin kapısıdır. Neden aksi yöndeki kapıya doğru yürüyorsun? iradene karşı neden silahlanıyorsun? Büyük olmak istiyorsan böyle olunmaz. Büyüklüğün eğer kibirden ileri geliyorsa, mutlaka yok olacaktır. Eğer büyüklük istemiyorsan sen büyüksün, zira büyüklük tevazudan gelir...(marcos:10/42-43)"
- bu girizgahtan sonra öykünün şu paragrafını irdeleyelim;
"... içimdekileri anlatacak kelimeleri bulmayı beceremeyecek kadar toy ve bilgisizim oysa ki.
Aslında olayla ne bir ilgim ne bir alakam var, dedim ya toy ve cahilin biriyim ben, hasta biriyim, duymaktan, hissetmekten aciz... bir hacmim var sadece, salt madde ne eksik ne fazla..."
- ve hemen sonra şu bölümünü;
"...Apar topar kaldırıyorlar kızı ayağa, iki polis, iki kolunda, henüz kelepçe takılmamış, omuzları fazlaca yüksek, farkediyorum, üstü başı rezil durumda, yalpalayarak yürüyor, yavaşça gidiyorlar, sonra, bir an, sadece bir an, arkasına dönüyor kız, bana bakıyor, ama bir böcekmişim gibi değil insanmışım gibi, ve gözleri...
-Çok sağol.
Gülümsedi, gülümsedi, o haliyle, koskoca gözleriyle yaptı bunu, beyazın içinden yeniden doğan bir insan gibiydi, ne bir umutsuzluk vardı orda ne de yargılayıcı bir bakış, hüzün, evet, ancak olması gereken bir hüzündü bu, biliyordu bunu, o gülüşü bulabilmek için ihtiyacı vardı o hüzne, çaresizliğe... kolay mıydı az önce yaşadıkları diye düşünüyorum, senin başına gelse? Bu soruya cevap bile vermemiyorum..."
son olarak da şu bölümünü;
"...Ve gitti. Arabaya bindirildi, binerken elleri kelepçeliydi, aklımda ise gözleri, sadece gözleri var ne sürüklenişi, ne "çok sağol"u bana bakan gözleri, gülüşü, ne kadar büyüktü gözleri, her şeyi görebiliyordu insan, tüm hissettiklerini, içini, en derine kadar, onu bir daha göremeyeceğimi biliyorum, peki neden yapıyorum bunu? Neden her yıl, her zaman, aynı meydanda, benzer insanları görüyorum, bana benziyorlar, şuramda bir kuşun öttüğünü duyuyorum sonra, kanatlarını her çırpışıyla daha çok coşuyor gönlüm, oradayken, her zamanki ben değilim artık, bambaşka biri, umut dolu biri, neyin umudu bu? Dediğim gibi, yazma işini pek beceremem, beceremedim, hiç bir zaman... Ama ne zaman buraya gelsem, burada dursam, yazmak istiyorum, şu öten kuşun kanat çırpışı bu biliyorum, onun gibi olma isteği, onu yalnız bırakmama isteği... Ve yazıyorum, kafama, bir kağıda, bir taşın üzerine, bir telefona, nereye yazdığının ne önemi var, sırtıma bir elin dokunduğunu hissediyorum sonra..."
olay ve durum tasvirleri ile karakter tahlilleri okuyucunun, yazarın kurguladığı öyküye dahil olabilmesinin önkoşuludur şüphesiz. ancak, bunun sayfalar boyunca sürüp gitmesi çoğu kez okuyucuyu sıkar. bu noktada, yazarın becerisi ve sunuş biçimi, okuyucunun öyküde kalabilmesi bağlamında en önemli etmen olur.
bir yazar, okuyucusuna ne denli tevazu ile yaklaşıyorsa, kendisinin o denli farkındadır. yeteneklerinin, sözcükleri ard-arda sıralamadaki kabiliyetinin, olayları ve durumu tasvir etmekteki ve kahramanlarının hissiyatlarını yansıtmaktaki başarısının.
- sonuçta özgüveninin.
böylesi bir yazarın öyküsünde bir bölümü ele alıp irdelemeye çalışırken bölmeye, parçalamaya kıyamazsınız. zira, kurguladığı her cümle bir öncekini tamamlar niteliktedir. çaresiz, paragrafı olduğu gibi alır, defalarca okur ve her okuyuşunuzda sahip olduğu yetenekleri biraz daha takdir edersiniz.
bu öykü yazarının, umarım çok yakın bir gelecekte, okunması zevk veren kitaplarını standlarda göreceğiz.