O bazen Ulubatlı Hasan gibi rütbesiz askerdir; bazen Mete Han gibi, Attila gibi, Bilge Kağan gibi, Osman Bey gibi, devlet başkanı... O bazen Dede Korkut gibi filozoftur, Kaşgarlı Mahmut gibi dilcidir, Uluğ Bey gibi gök bilimcidir, Türkçe'den başka bir dil kullanmadan Türklüğün meşalesini Çin Seddi'nden Macaristan'a kadar gönderen Ahmet Yesevi gibi din bilginidir, Yunus gibi, Karacaoğlan gibi, Dadaloğlu gibi, Koçyiğit Köroğlu gibi Türk'ün ruhudur, Mehmet Akif gibi "istiklal Marşı" şairidir, Atsız gibi "Bozkurtlar"ın tarihini yazan adam oğlu adamdır... Bozkurt, bazen Olcas Süleyman olur, bazen Cengiz Aymatov...
Türkler'in uyanmasını sağlar. Bozkurt; Türk milletinin "vicdanında ve geleceğinde hissettiği büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanında taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatan" bir dehadır, Atatürk'tür. Türk tarihinin, Türk ruhunun tek kelime ile ifadesidir bozkurt...
Bozkurt, görevini yapar ve çoğu zaman "itler bile onun yalnızlığına, kimsesizliğine gülse de" ya anıtlaşır, ya izini kaybettirerek Tanrı dağlarının zirvelerinde bulutlar arasında kaybolur ya da Tanrı dağlarının, müslüman olduktan sonra Anadolu'da ortaya çıkışı olan "Allahüekber dağları"nda onbinlerce şehit olarak kar ve buzun arasında uçmaya varır; emperyalistlerin planı ne olursa olsun, Türk Milleti'nin namusunu çiğnetmemek uğrunda, 250 bin şehit olarak Çanakkale'ye gömülür; inönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da destanlar yazar, bütün Türk dünyasına varlığı ile umut olur, dayanak olur, yine hangi siyasi görüşe kapılırsa kapılsın, Türkiye'yi emperyalistlere teslim etmemek niyetiyle, gül bahçesine girercesine 5 bin genç olarak toprağa kavuşur; Güneydoğu Türkiye ve Kuzey Irak dağlarında vatan topraklarını korumak için üçlere, yedilere, kırklara karışır...
Solcu da olsa bozkurttur, sağcı da olsa bozkurttur, Alevi de olsa bozkurttur, Sünni de olsa bozkurttur, çünkü yaradılışı bozkurttur... Bir gün, bütün Türkler, bozkurt olduklarını hatırlayacak ve hep birlikte, tarihi yeniden yazacak; yeniden tarih yapacaktır.