arka balkonumuz olabildiğince uzun. Halis Karataş'ı getir, at koştursun. o derece.
at koşturmalık olunca, minyatür futbol topumla çeşitli artislik hareketler yapma imkanım da oluyordu tabi.
balkon duvarına paralel uzanan demir karyola var bir de, yaz aylarında uyumalık. top onun altına kaçınca, ayaktan belime kadar yatağın altına girip, ufak bir ayak darbesiyle çıkartma imkanım oluyor normalde. fakat, bu sefer biraz derine kaçmış olacak ki, kafadan bele kadar uzanan bir pozisyonda karyolanın altına girdim. balkon penceresinin mermeri de sivri olunca, kafayı kaldırdığın zaman dikkat etmek gerekiyor ki, pekmezin akmasın ortalığa.
bu sefer öyle olmadı, karyolanın altından hızlı bir biçimde kalkan kafa, mermerin sivri ucuyla buluşunca, dengesi sarsıldı çocuk bünyemin.
başak burcu olmamdan mütevellit, elimin pislenmesinden korkmuş olacağım ki; perdeyi değdirerek baktım kafamın vaziyetine. perdede japon bayrağını görünce, bir ağıt bir tufan.
bahçede oturan annemden, sokağın başındaki bakkala kadar herkes duymuş olacak ki çığlıklarımı; abim kucaklayıp, babamla beraber götürürken hastaneye, kapalı kasa hyundai kamyonetimizin camından görüyordum sokak boyu kalabalığı.
Antalya Ssk hastanesinin acilinde gerekli işlemler yapıldı ve şekli itibariyle sosisi andıran sargılarla, iki dikiş atıldı kafaya.
daha enteresanı, dikişi atan adam, bir yıl sonra sünnetimi yapma şerefine de nail oldu.
şanssız adammış vesselam, iki seferde de kafası geldi eline. çok çekti benden.