böyle bir şahesere "film" diyebilmek hareket niteliğinde olacaktır. sean penn abimizin elinden, eddie vedder'in müzikleriyle, emile hirsch'in christopher mccandless'ı birebir yansıtmasıyla ortaya çıkmış insanüstü bir şaheser. bu şaheseri bu henüz izlemiş olan şahsıma edilecek tüm hakaretler karşılıksız kalacaktır.*
--spoiler--
chris'in 24 bin dolar'ı sadece kağıt parçası niyetine yakması herşeyin özeti. chris'in yaşadığı sadece iki yıl çoğu insanın yaşadığı ömürlerine eşdeğerdedir. ne bir telefon ne bir eletronik alet ne de bir haritasız seyahat yapacak kadar hayatı yaşamayı seven bir maceracı. ki burda biraz da acemiliğine vermek istiyorum. ah be chris insan hiç olmazsa yanına bir harita alır. o nehirin etrafını dolaşıp daha elverişli olan bir yerleşim alanını bulup tüm bu hengamenin kitabını yazabilseydin. hele o filmin sonunda "happiness only real when shared" sahnesinden sonra çıkan christopher mccandless'ın gerçek resmi olaya tuz biber niyetine olup ağzıma yüzüme sıçmayı başardı. o "sizin yaşadığınız da hayat mı?" gülüşü, o umursamazlık, böyle bir sonu haketmemişti. söylesene dostum, böyle mi olacatı sonumuz? --spoiler--
son noktayı eddie abimizden bir alıntıyla koyalım. sen çok yaşa eddie.