2000 yılına girildiğinde cebinde 0.50 kuruş ile * okula gitmektir! okulun yaptığı saçma beden eğitimi formalarını alabilmek için hafta sonu gazinolarda komilik yapmaktır, gidiş gelişi 3 km olan okul yolunu istisnalar hariç her gün yürümektir, çöpe atılmış bir müzik dergisini bulup kimse fark etmeden almak ve okumaktır, elektronik marketlerde gördüğün * sharp müzik setinin çıkardığı sese hayran olmak ama sabah gazetesinin kuponla verdiği gurindik marka dandik müzik setini alıp "çok iyi lan" demektir, sevdiğin şarkıyı radyoda yakalamak ve eski püskü kasetlerin üstüne kaydetmektir, kolpa adidas giymek pazardan alınan metalica tişörtü ile mutlu olmaktır, doğum günününü 3-5 arkadaşınla pastaların en güzeli olan anne pastası ile kutlamaktır, 3-4 hafta biriktirdiğin para ile kadıköy'e gitmek akmar pasajının dışında korsan cd satan adamlara "o gurubun cd si var mı abi" demektir, arkadaşlarına bir pasajın içerisinde le cola içmek ve bisküvi yemektir...
istanbul'un varoşunda cennet denilen yerin ötesinde cehennemi yaşamak, birilerinin verdiği ayakkabı ile okula gitmek, mavi önlüğü bile ödünç almaktır. Pazarda görülen oyuncağa bakmak, bisikletle dolaşan arkadaşa imrenmek, bilgisayarı olan arkadaşın evine gidildiğinde 1 saat arkadaşın oyun oynamasını izlemek, Evde beyaz kağıda o oyundaki karakterleri çizmeye çalışmaktır. Kira parasını o yaşta düşünmek, ortaokul bitince liseye giden abla'da var bari ben çalışayım demek ve bir pastahanede haftalık 30.00 liraya çalışmaktır, pastahaneye gelen liseli öğrencileri gördükçe imrenmek ve onlara özenmektir. Ertesi yıl tüm imkanları zorlayarak okula yazılmak, kayıt parası isteyen liseye inat ilçe milli eğitim müdürünün kapısına kadar gidip "benden para istiyorlar bu yasak değil mi?" demektir, sonra onun verdiği yazılı kağıtla, para isteyen müdür yardımcısının kapısını tekrar çalıp 1.65 boyla ve adam gibi yürekle gider yapmaktır! o okula sevdire sevdire kendini kayıt ettirmektir!
eğitimin zaten doğru düzgün verilmediği bir ülkede, eşitsizliğin tavan yaptığı sistemde, parayı bayılıp özer ders alanlarla, dershanelere gidenlerle, patronların çocuklarıyla aynı sınava girmektir. Girdiğin sınavdan sana biçilen değer kadar puan almak, aldığın puanla boktan bir m.y.o'Ya yazılmak, okurken çalışmak, yine etrafına bakmak, yine bakmak, yine bakmaktır.
Köle gibi çalıştırılan ve pazar günüde "mesai yapayım 3 kuruş daha kazanayım" diyen babanın yüzünü unutmaktır. Hiç bir zaman ailenle tatile gidememek, geçmişe dair birlikte doğru düzgün gülümseyen bir kaç fotoğraf bile bulamamaktır.
işçi çocuğu olmak, doğarken kaybetmek, yaşarken kazanamamak, sistem tarafından devamlı geriye, geriye ve daha geriye atılmaktır.
Ve bunlardan bahsedince, fakir edebiyatı yapmak, duygu sömürücüsü olmak, ezik olarak yaftalanmak, varoş çocuğu diye dışlanmaktır!
tüm yazdıklarımı hepsini boş ver... işçi çocuğu olmak 10 yaşında berberde yerleri süpürürken hayatı anlamaktır!
--spoiler--
Ustam geldı sırtıma vurdu unut dedı romanları
işcisin sen işçi kal giy dedi tulumları...
--spoiler--