Çoğu insan şöyle bir soru sorabilir: Böyle katı 10 maddeden oluşan bir akıl dağarcığıyla nasıl özgürce film çekilebilir? "Bir insanın önündeki en büyük engel, sınırsız düşünme özgürlüğüdür" diyor Trier. Yani bir şekilde asıl engelin sınırsız düşünme olanağı olduğunu söyleyerek soruyu tepe taklak ediyor. Dogma nın ilk örneği olan cannes da ödül alan Vinterberg in ‘şölen’i izleyici karşısına çıktıktan sonra küçük bir itirafnameyle özür mahetinde, bir sahnede masadaki telefonun oyuncuya ait olmadığını o anda temin edildiğini ve bir otel lobisinde geçen fragmanın uygun bir mekan bulunmadığından dolayı sahne destekli olduğunu bildirmişti. Amaç minimal, sade, saf bir sinema dilini yakalama çabası olduğu için ister istemez böyle bir çabanın içine giren her yönetmen bu kuralların çoğuna uymak zorunda hissediyor kendini ya da ‘şölen’ de olduğu gibi birkaç sahnede zorunlu olarak es geçilebiliyor. Mesela, 2000 yılına kadar dünyada sadece iki tane (idiots, Lars Von Trier; Şölen,Thomas Vinterberg) dogma’95 örneği varken son birkaç yıldır bu sayı 50 yi geçmektedir ve üstelik bazıları birebir dogma’95 manifestosu’na uymadığı halde içinde değerlendirilir. (son dönemlerde oldukça populer olan ‘yeni başlayanlar için italyanca’ bir dogma örneğidir) Farklı bir açıdan bakarsak eğer, bu 10 madde kendi içinde bir ironi barındırıyor. Son dönemdeki başka bir örnek ise Danimarka da gerçekleştirilen uluslar arası 16mm dogma film festivali. Daha baştan 9. maddenin çiğnenmesi bunun daha çok simgesel olduğunun bir ifadesidir. Yani bize dışardan oldukça katı gibi gözüken bu kurallar zira yönetmenin inisiyatifine kalmıştır.