eski mahallemizde üç kişi beraber takılırdık. biri benle yaşıt, diğeri benden iki üç yaş büyük. herkesin elinde tasonun olduğu dönemlerdi. biz bir grup gibiydik ve tasolarımızı birleştirirdik. genelde tasolar büyük olan arkadaşımızın elinde toplanırdı. bazen bize bir kaç tane verir ve o çocuk aklıyla baya sevinirdik. benle yaşıt olan arkadaşımla aynı okula gidiyorduk. öteki arkadaşımızın okul saatleri daha farklıydı. aynı yaşta olduğumuz arkadaşla sabah beraber buluşur, okula gider, öğlen civarı eve gelirdik. üstümüzü değiştirmeden dışarı çıkar ve büyük olan arkadaşımızı beklemeye koyulurduk. bazen hava kararana kadar gelmezdi ama beklerdik. aha geldi aha gelecek diye. bir işimizde yok zaten. ya eve gidip çizgi film izlicez ya da sokaklarda böyle sürtücez. genelde sürtmeyi seçerdik. bu böyle bir dönem gitti. okullar bitti ve biz başka bir eve taşınacaz. ama nasıl bir yere. sanki şehrin bir ucundan öteki ucuna. zaten küçüğüm. arkadaşlarımı bir daha görme ihtimalimin olmadığını biliyordum ve bir daha da görmedim zaten. şu an aklımda kalan sadece isimleri. yüzlerini bile unuttum. neyse işte taşınıcaz o gün. akşama doğru biz araba bekliyoruz annemle. bizim arabayla babam işyerine gitmişti. onun için aile dostumuzun arabasını bekliyoruz. gelip o götürecek bizi. o dostumuz şu an hayatta değil maalesef. neyse işte araba baya gecikti. sonunda geldi ve binip gidicez. tam arabaya binerken o an hiç beklemediğim bir şey oldu. benden büyük olan arkadaşım yanıma geldi, ve üçümüzün topladığı bütün tasoları elime tutuşturdu. tabi elime sığmıyor hepsi. cebime falan koymaya çalışıyorum birazını. yaklaşık yüz tane falan olmalıydı. aldım hepsini ve o heyecanla arabaya bindim. arabada çıkartıp çıkartıp bakıyorum, inanamıyorum resmen. bir çocuk için hazineden farksızdı. işte o hediye hayatımın en güzel hediyesiydi. şimdi araba hediye edilse doğum günümde onun yerini tutmaz. o derece sevinmiştim.
o günün gecesinde başka bir olay daha yaşanmıştı. eve taşınmıştık işte. o aile dostumuz da bizde kalacak. birde çocuğu var. çocuğun elinde de bir tane taso var. benim elimde yüze yakın taso var ama o tasoyu da almak istiyorum. nasıl bir iştahsa! gece oldu o hemen uyudu. ben hala uyanığım ve nasıl alacağımı düşünüyorum. usulca yanına gittim ve elinden tasoyu tuttuğum gibi çektim. elinde tuttuğuna göre o da baya seviyor olmalıydı. çocuk aklıyla hiç düşünemiyordum sabah kalktığında benden şüphelenir mi falan diye. taso gözümü döndürmüştü adeta. neyse ki sabah öyle bir şey olmadı. o tasoyu da almış oldum neticede. hırsızlıktı ama o yaşımda hırsızlığım baya masum bir şeydi.
taşındığımız evde bir kaç gün geçti ve ben sokağa çıkmaya başladım. bir gün bütün tasolarımı alıp aşağıya indim. evimiz site içindeydi. sitede yine benim gibi elinde tasolarıyla dolaşan başka biri vardı. onlarda yeni taşınmıştı. hemen kaynaştık ve başladık oynamaya. oyunun nasıl ustası olmuşsa o elimdeki bütün tasoları bir günde ütmez mi? yeni taşındığım için başka arkadaşım da yok ki borç alayım. hepsi gitmiş oldu öylece. şimdi çok hatırlamıyorum ama mutlaka üzülmüşümdür. ama sonra onunla baya samimi olduk ve yaklaşık 7-8 yıl arkadaşlığımız sürdü. onu da birkaç yıldır göremiyorum.
yani uzun lafın kısası, taso benim çocukluğumdur; şimdi göremediğim, unutulmaya yüz tutmuş çocukluk arkadaşlarımdır.