''Dövüş klubunun ilk kuralı, asla dövüş klubu hakkında konuşma''
Yaratımsal evrenin her zaman gecerli olan yaşanılanın, paylaşılanın, aktarılanın dolaşımının hapis edilmesi yasası fight club ında ilk kuralı. Bu kural yalıtılmış doganın dengesini sağlayabilecek üretimin işlevi de aynı zamanda. Örgütlere, mafya yapılarına, alt şebekelere benzer praksisin tekrar dolaşıma sokulması, gizlenerek çoğalmanın seyirciye tehdit olarak algılanmasını sağlayan ipucu haliyle. Bu haliyle, konumlandırma olarak tehdit yuklu karşı duruşunu vermekte izleyiciye.
Filmde bizi, ismini tam olarak vermeyen (simgesel olarak bir iki yerde jack olarak gecmekte) anlatıcı karakteri karşılamakta. Anlatıcının bir isme sahip olmayışının nedensiz bir tavır olmadığı, kurgunun içselleştirilmesiyle belirgenleşiyor. Anlatıcı tamda 90 ların sistemsel yonetişimine boyun eğen kitlelerin tanımına uygun olan bir X likte. Anlatıcının adı, hepimizin adı olmakta. izleyenin özne olarak, kendini konumlandırmasını sağlayacak aşırtma çizgi gecişinin başarıyla kurguya sızdırılmasıdır, ''adsızlık.'' Bu rendu tarzı adsızlık, yoğun simgeselliğin silinmesini doğuruyor. Kişi konumlandırılması hiçsizleştirilerek, mekan ve zaman uzamı gecersizleşip, kurgu izleyenin öykusune dönmekte. Kurgusal özne gecişini ise hiçte yapay ve zorlama olmayan bir gerçeklikte sunmakta film. Sahnelenin kendi hikayemize donmesi, anlatıcımızın yaşamanına uyanmamızla başlamakta.
Anlatıcımız, gunumuz için gayet gecerli bir mesleğe sahip birisi. Bir sigorta mufettişi. Aynı dönem ürünü olan matrix' in buhranlar içindeki kahramanı thomas anderson' un bir bilgisayar programcısı olması gibi. Yeni çağın, yeni iş kollarının taze döngülerinin arasında, tüm işci sınıfının bayat yabancılaşmasını aktarabilmek için başarı ile secilmiş meslekler her ikiside. Anlatıcımızın dunyasında, sık sık değişen trendsel değişimleri takip etmekteyiz. Amerikan Sapığı'nın kahramanı Patrick Bateman'dan aşina olduğumuz bir hayat biçiminin, değişmeden anlatıcının dunyasına dönüşmesi sanki takip ettiğimiz. Life style tarzın, tüketimle ilerleyen kıstırılmışlığına kapanmış anlatıcımız. Tuketimle ikamesi zorunlu bir hayat tarzının, yabancılaşmayı doğuran tozunun yine tuketimle alaşağı edilebileceğine inan saflık alametinde... Aynı tarz döşenmiş mobilyalarla, toplumla arasındaki uçurumun ortadan kalkacağını ve toplumla kaynaşabileceğini sanmakta. Tıpkı birbirinin kopyası olan milyonlar gibi. Anlatıcımızın diğer bir derdi de, modern çağda tüm topluma sirayet eden uykusuzluk. Gunduzlerin, plazalarda törpülüyen tezgahından kalkan anlatıcımız, bitmeyen gecelerinin sıkıntısından kurtulabilmek için rehabilatasyon merkezinin yolunu tutuyor. Ölümcül hastalarla ve bağımlılarla birlikte oluyor. Kendi dışındaki kötulculuğun ve mahvoluşun, psikolojiye iyi gelen pollyanna terapisi işlevi görmekte bu rehabilatasyon merkezi. Bir kanser hastası olmadığının rahatlığıyla, anlatıcımız orada istediği gibi konuşabiliyor, ağlayabiliyor. Anormal dıştakinin dunyasında, varolmanın kutsallayetine inanarak boşalıyor, sıkıntılardan kurtuluyor. Kendisi için yazdığı kurtuluş recetesi her zaman verilen şu protestan ögudun tezahuru aslında '' acılar karşısında, daha kötu acı cekeni anımsa ''
Diğer taraftan bu kapatılmışlığın farkında olan bir yuzle bizi karşılamakta anlatıcımız. Gittiği ruh doktorlarından biri kendisine bir guc hayvanı secmesini istediğinde, verdiği penguen cevabıyla bu kapatılmışlığı ozetlemekte. Anlatıcının pengueni secmesi elbette de boşuna değil. Penguenlerin sürü halinde hareket etmesi, birbirlerinden ayırt edilememesi, kendilerine ait kimliklerinin bulunmaması, yaşam şartlarını değiştirmektense doğa şartlarının kendilerini yönlendirilmesine izin vermeleri, pasif mutlulukları anlatıcımızla penguenler arasında bir özdeşlik hali sağlamakta. Anlatıcımızda son tahlil de, penguenlerdeki pasif mutluluğu arzulamakta. Rahatsızlık vermeyen ve rahatsız edilmeyi istemeyen mutluluğu. Bu pasif mutluluk arayışı, ta ki oyle olanın yalnız kendisi olmadığını anlayana kadar, Marla' yı tanıyana kadar sürüyor. Böylece yine o çıkmazın içine düşerek, rahatsızlıklarına dönmekte. Bir gun karşısına bir fırsat çıkıyor. Trainspotting filmindeki bağımlığının yaptığı gibi. Trainspotting' de filmin uyuşturucu batagındaki kahramanı, jenerik akıp giderken önundeki secenekleri bir bir sıralıyor ve son secenekte duruyor. ''Hayatı sec.''
Anlatıcı da hayatı seciyor, yani Tyler Durden 'ı. Daha önce bir isme sahip olmayan anlatıcıyla özdeşleşen seyirciler aradıkları simgesel ismi Tyler Durden da buluyor. Tyler Durden varlığından emin olunamayan bir yarı ilah-yarı insan. Sonunda dunyaya inen mesih, beklenen godot. X kuşağını toparlamaya gelen kurtarıcı adeta. Durden' ın anlatıcının hayatına girmesi, anlatıcının dairesinin bir gaz sızıntısı nedeniyle havaya ucmasıyla oluyor. Bugune kadar varlık nedeni olan mobilyaların ve değerli eşyaların yitimiyle anlatıcı için yeni bir hayat başlıyor. Tabi ki bu patlamanın nedeni bir gaz kacağı değil de Durden dır. Durden a göre özgurleşmek için mulkiyetten vazgecmek gerekiyor. insan ancak hiçbirşeye sahip değilse özgur olabilir diyor, Durden. Proudhon' nun '' mulkiyet hırsızlıktır '' görüşüne olumlayan bir gönderme, kurtuluş recetesi. Böylece önce toplu bir mulksuzleştirme hareketi ardından da bir komun yaşamı başlıyor. Sistemin kayıt altına alarak kimliksizleştirmesine, Durden'ın uzakdoğulu bir tuccarın başına silah dayayarak ehliyetini alma sahnesinde cevap veriliyor. Sistemsel kimliğin zoraki olarak elinden alınmasıyla, o da bir tyler durden olmuştur. Bu simge yuklu anda, o da hayatı secerek ertesi sabah yapacağı en mutlu kahvaltısına doğru koşuyor. '' Run Forrest Run ''
Dövuş Klubu kurulmadan önce, Tyler'ın anlatıcıya; bana vur, söyle sıkıca bir yumruk at demesi ile bedensel acıyla, ruh acısını golgeleme cabası görülüyor. Klub kurulduktan sonra da, uyelerinin dışarıya karşı bir şiddet veya saldırıları olmuyor. ilk tercih pasifizm. Tyler' ın, anlatıcıya hangi tarihsel kişilikle dövüşmek istersin sorusuna aldığı '' gandhi'' cevabı bu pasifizmin kabulunu örneklemekte. Dovus klubu, eyleme gecip sokaklara cıkmak için daha organize olacakları zamanı beklemekte. Burada da bir neo- nazi göndermesiyle dış şiddette akmaya hazırlanıyorlar. Tek tip kıyafetler giyerek, sac kazıtarak, duzenli ve birlikte idman yaparak nazi simgelemesine burunuyorlar. Durden' ın '' bizi televizyonlarda anlattıkları masallara inandırdılar. Şimdi gerceği öğreniyoruz ve bu yuzden çok kızgınız'' sözleri, sistemsel çok sesliliğin, biçimsel değişikliğin ve esnek hareketin altında yatan ''tek tipleştirme '' şeytan keşfinin ifadeleri.. Buna karşılık tercih edilen ise, dovus klubunun prototipleştirilmesi gercekliğini direkt vermektir.
Filmin finalinde Durden, hareketin ana amacı olarak kredi kartı merkezlerini gösteriyor. Kredi kartları sistemin aynı bantta surekli uretilmesinden dolayı hedefte. insanı yavaş yavaş kemiren ve kendine bağımlayan bir uyuşturucu. Amerikan sapığında Patrick Bateman, kokaini kredi kartları üzerinden burnuna çekerek bu bağlantıyı deşifre ediyordu. Gecici sureli pembe duşler için kimyasallarla bu plastik madde arasındaki farkın olmamasına gönderme. Filmin son sahnesindeki yıkım, tamda amerikan fantazisine denk düşecek bir ayrıntı. Yıkımın, merkezlerin havaya ucurularak sağlanması sıradan bir amerikalının dunyasına denk duşebilecek bir arzu hali. Tumden, hollywood tarzı bir fantastik kurgu ile heyecanın üretilmesi. Dunyanın toz halindeki gaz bulutu patlamasını andıran bir görsel efektle, gerisini seyircinin kuracağı dunyaya teslim etmesi ile bitiyor.