"gregory house" karakteri ile tahminimce yeryüzünde yüzlerce belki de binlerce insanın olduğu gibi benim de hayata bakış açımı sorgulatmayı başarmış, olaylar, olgular, tanımlar, dogmalar ve diğer insanlar hakkındaki görüşlerimi ve onlara karşı almış olduğum pozisyonları yeniden değerlendirmeme fırsat sağlamış hayatımın yapımı.
ben bu dizinin sekiz sezon-yaklaşık 180 bölümden oluşan tamamını 10 ayda izledim. ve şimdi geriye dönüp eski ile yeni kişiliğimi karşılaştırdığımda, altı üstü bir tv dizisinin bir insanı bu kadar değiştirebildiğini şaşkınlıkla gözlemliyorum. house gibi olmaya çalışmıyorum, olmak da istemem. öte yandan da böylesi bir samimiyeti ve dürüstlüğü de kim istemez diye düşünmüyor değilim. mesela ne diyordu adamımız; "i'm fine, i'm just not happy (iyiyim, sadece mutlu değilim)". böylesi bir kabullenmeye benim de ihtiyacım vardı tam bunu izlediğim dönem. ya da; "if you talk to god you're religious, if god talks to you you're psychotic (tanrıyla konuşursan dindarsındır, ama tanrı seninle konuşursa ruh hastasısın)". her biri düşünmeye, tartışmaya yönelik muhteşem diyaloglar, gerçek hayatta olamayacak hazır cevaplar.
net cümleyi hatırlamıyorum ama "başı dik ölünmez, başı dik yaşanır" dediği an ben kendimi house'a emanet ettim.
belki house m.d. bitti, belki gregory house karakteri kurgu idi ama neyse ki onun fikirleri gerçek, orada, onun gibi düşünen, onu yaratan, ona hayat veren insanlar güzel bir acı gibi gerçek. çünkü hepimizin dev gibi yıkılmaz kayaların arkasına saklanıp belki de yalana dayalı hayat geçirmekten ziyade düşünmeye, sorgulamaya, değişmeye ihtiyacı var.