ben bu yazıyı sana yazdım

entry31067 galeri video218
    11529.
  1. Kötü bir şekilde bittik. Hiç olmasını istemediğimiz insanlara dönüştük, hiç yapmamamız gereken şeyler yaptık. Hatayı sende ya da kendimde aramıyorum. Sen söylemiştin zaten 'sen bittin o da bitecek' diye. O'nu hiç kıskanmadım ne yalan söyleyeyim. Alışkanlıktan ötesi olmadığını bildiğimden, belki benden sıkılmıştın o sıralar ve karşına o çıkmıştı yeniden. Seni suçlayamam, sana bu yüzden kızamam.
    Hayır dur. Sanırım kötü şekilde bitmedik. Ben kötü şekilde bittim. Yapmamam gereken şeyler yaptım. Lanet olasıca çenemi kapatamadım, susamadım bir türlü. Oysa ki ben hep konuşmam gereken yerlerde susarım. O sırada konuşmam gerektiğine de inanmıyordum gerçekten. Fakat neden bilmiyorum. Hani beni neden sevdiğini bilmediğin gibi. Sadece içimdeki nefreti atmak falan değildi ya hani amacım. Canım sıkkındı, sen yoktun. Senin başka birileriyle mutlu olma fikrin beni deli etmiyor değildi. Fakat asıl sorun bu da değildi. Beni anlamıyordun.

    ''iki kafa arasındaki mesafedir en uzağı, birbirini anlamayan.'' Demiş Can Yücel. Haklıydı da; ömrüm boyunca hak vermişimdir zaten şairlere. Birbirimizi anlamıyorduk. Ben nefes almak istiyordum sense mutlu olmak. Ben perdenin arkasını görmeye çalıştıkça sen perdeyi boyamaya devam ediyordun. Daha güzel birşeymiş gibi göstermeye çalışıyordun.

    Bana geldiğinde kırıklıkların vardı, hayal kırıklıkların, dökülmüş umutlar, paramparça bir ruh. Ne yapabilirdim ki senin için? Bilmiyordum. Bilemeyeceğim de hiçbir zaman sanırım. Çünkü sen hep omzunda ağlayabileceğin bir dost arıyordun; ben o olamadım. Omzumda ağladığın gece aşık olmuştum halbuki sana. Sonraki günler hep dikkat ettim. Ben hala aşıktım, sense hala kumral..

    Yaralarını sarmaya çalıştım. Elimden geldiğince. Gülmeni istiyordum fakat gülünce gözlerin kısılıyordu ve ben onları göremiyordum. Bunu sevmiyordum. Beraber uyandığımız ilk sabah baktığın gibi bakmalıydın hep bana. Gözbebeklerinde kendimi görmeliydim. Hikayeni dinlemek istiyordum. Çünkü uzuuun bir yalnızlığın üzerine gelmiştin. Ve prensesim, düşesim, matmazelim olmanı istiyordum. Seni öncekilerden farklı tutmaya çalıştım hep. Kadınlara karşı bakış açımı değiştirmeni beklemiyordum. Bende daralttıkça daralttım. Görmezden geldim zayıflıklarını. Hiç uğraşmadım yüzüne vurmayı, düzeltmeyi ya da eleştirmeyi. Hikayeni merak ediyordum gerçekten de. Neler yaşamıştın, nasıl büyümüştün, neleri öğrenmiştin şu bok çukurundan farkı olmayan dünyadan merak ediyordum. Ve sen gelip omzumda ağlamıştın. Hani iç cebinde 2 dal sigaram olan deri montumun sol omzuna..

    Düzeldik. Evet sen hiçbirşey sormadın belki bana. Geçmişim öyle arapsaçı durumdaydı ki zihnimin köşelerine ittiklerim ikimizi de rahatsız edebilirdi. Anlatmak istemesem de birazından bahsettim sana. Ve defalarca aynı soruyu sordum sana. Cevaplarını bildiğim halde sordum.

    'Anlat bebeğim; hikayen nedir. Nerden geldin ve nereye gitmek istiyorsun şimdi'..

    Dünyanın yeşil bahçelerinden haberdardık. Fakat gökyüzü olmayan bir şehirde aylarca hayatta kalmaya çalıştık. Hayatta kalmak nefes alıp vermenin devam etmesi değildi. Umut etmeye çalıştık, belki de sevmeye bile gayret etmiş olabiliriz. O şehirden kaçıp gitme hayalleri kurduk. Güldük, güldük ve güldük. Yaptığımız salaklıklara güldük. Birimizin morali bozukken diğerimizin yaptığı şebekliklere güldük. Mutlu olduk.

    Ve bittik. Kötü bir şekilde bittik. Tek suçlunun ben olduğumu bilmeme rağmen kendimi suçlayamıyorum. Özür dilerim. Gerçekten de özür dilerim. Pişman değilim çünkü. Ben hiçbir zaman yalan söylemedim, senin de söylediğin gibi. Hep dürüst oldum. Ve hiçbir zaman zevk için ya da durup dururken sana zarar vermedim. Her yanlışın benim daha büyük bir yanlışımı doğurdu. Ve biz bittik.

    Dursana. Belki unuttun beni çoktan. Kokum da kalmadı sıcaklığım da. Sesim de yok belki kulaklarında. Elini sıkı sıkı tuttuğumda içinde uçuşan kelebekleri de öldürdün belki. Ya da başkasına devrettin. Başkaları için uçuyorlar.

    Başkaları için uçtuğunu biliyorum çünkü benim filmlerim, şarkılarım, hikayelerim vardı. Başkalarına anlattın onları. Başkalarıyla paylaştın. Bana özel hiçbirşey kalmadı sende. Birkaç tane ufak kelebek kalmıştır belki midende; onları da içkiyle boğdun sanırım. Ben ilk hayal kırıklığımda öyle yapmıştım. Fakat boğulmuyorlar, saklanıyorlar. Sen onların tamamen öldüğünü düşünüyorsun fakat canlanıyorlar birden. Ve yeniden hissediyorsun.

    En sevdiğim şarkıları bıraktım sana. Hiç kötü şarkı dinlediğimi gördün mü? Sana izlettirdiğim filmlerden bir tanesi kötü çıktı mı? Hayır. Belki sen en iyisini hak ediyordun; belki de benim standartlarım çok yüksekti. Evet evet egomun altında kalacağım bir gün. Hatırlıyor musun dünya benim etrafımda dönüyordu; ben de senin. işte buna ego denmiyor. Kimisi sevgi der, kimisi aşk. Ne olduğu umurumda değil. Ben sadece arada sırada gözlerini kısmanı istiyordum gülerken.

    Belki bu yazıyı görmeyeceksin bile. Ya da görsen de içinde hiçbirşey uyanmayacak, gözünden tek bir damla bile süzülmeyecek öpmeye kıyamadığım yanaklarına. Doğru ya; kimsenin seni üzmesine izin vermeyecektin. Benim bile..

    Yeni mutluluklarının peşinde koşacaksın. Ya da benim gibi hayallerinin peşinde koşacaksın; kırılanların ağırlığı altında ezilirken; henüz kurulmamış olanların peşine gideceksin.
    Benim şarkılarımı dinliyorsun. Bazı şarkılar can sıkıyor değil mi? Biliyorum. Zamanında çok anlamlı ve hoş gelen bazı şarkılar sonradan çok can acıtabiliyor.

    Ve çamlıkta, çamların arasında. Güneşin hiç parlamadığı yerde.
    Benim kızım; benim kızım. Bu benim.
    Bana dün gece nerede uyuduğunu söyleyebilir misin?

    Belki de merak etmiyorumdur artık, bilmiyorum. Ama ben arada sırada hatırlarım böyle şeyleri. Fotoğraflarımız durur bilgisayarımdaki ücra köşelerdeki klasörlerin diplerinde. Bir Delete'ye bakar aslında. Ama anılarımı silmemiz için hiçbir tuş yok şuan hayatlarımızda ve zihinlerimizde. Onun için o öksüz ve yetim kalmış fotoğraflardan alamam hıncımı.

    Umurunda olup olmamam artık umurumda değil. Çünkü kendi ellerimle tamir ettiğim kalbi kendim kırdım. Umurunda olmayı hak etmeyi de beklemiyorum. Ve bunun için senden acı çekmeni bekleyemem. Kızgın değilim artık. Fakat kırgınlıklarımı ne yapacağım bilmiyorum. Belki zırhımı çıkartıp portmantoya asmadan önce kırıklarını aldırırım kalbimin. Ve ben aciz değilim biliyorsun ki. Yazmadan yaşayamıyorum sadece. Yazmam gerekiyor. Bunu sende biliyorsun.

    Aslında hataydı. Birbirimizi daha çok tanımalıydık. Ama korktum. Beni daha fazla tanırsan; hep yarım kalmış hikayelerin altına imza attığımı görürdün. Anlardın hiçbir hikayeyi tamamlayamadığımı. Çünkü yapamıyorum. Dedikleri gibi. Masallar dinleyerek büyümeyen çocukların masal gibi hayatları olur. Ben çocukluğumu kitapların arasında ziyan edemedim ne yazık ki. Hep kendi hikayelerimi kendim yazdım. Ve ben hep hikayemin altına 'son' yazıp benimle birlikte imzasını atacak birisini arayıp duracağım sanırım. Senin gidişinle uykuya yatan kelebekleri tekrar uyandıracak birini bulana kadar.

    Lafı çok uzattım. Bir sorum olacaktı ya sana. Her ne kadar gözlerimin önündeyken hiç belli etmemiş olsan da; en azından benim şarkılarımı dinlerken..

    Hiç mi özlemiyorsun; aklına bir an bile mi gelmiyorum?

    Kendine iyi bak. Bende bakacağım. Kendime ve asla doğamayacak olan çocuklarımıza.

    (bkz: içini sözlüğe dökmek)
    0 ...