ateşli silahlarla intihara teşebbüs eden yetişkinlerin hemen hepsinin kendilerini aynı yerden vurması tesadüf değildir. kafalarından. der david foster wallace bu su adlı kısa kitabında. kesin bir ölümdür, ve şuna benzer bir şeyle devam eder; kafasına ateş etmeden önce kişi zaten ölmüştür. belki de bu yüzden kendisini asmıştır wallace, bilinmez
belki aşık olduğum kolları façalı kız da defalarca düşünmüştür intiharı. hani bileklerine o kesikleri atarken, şöyle derinlemesine kesmeyi. belki kesmiştir de, anlatmadı hiç. kolları bir kadının kollarına göre çok aykırı olsa da yüz çizgileri, bakışlarındaki derinlik bir kadına göre çok daha anlamlı, güzel. aynı neslin çocuklarıyız ve neslimizin kolları façalı. yirmili yaşlarında kollarını acımasızca kesiklere boğmak için insanın ne gibi acılar yaşaması gerekir. etrafa zarar vermemenin ya da verememenin bir sonucu mu o kesikler? sokaklarda, otobüslerde, parklarda, kafelerde kolları façalı dolaşan bu nesli kim bu hale getirdi. kim onları bu kadar acımasızlaştırdı/acısızlaştırdı. bunun sonucunda tıpkı wallacein dediği gibi kafalarına sıkacak yaşa gelmeyi mi bekliyor bu nesil?
kolları façalı bir kıza aşık olmak ne demek? belki bakışların attığı façalardan bahsetmek gerek. oysa hiç halim yok. uzun süre o kesici bakışlara maruz kalamadığım gibi insanın kendisine bu denli zarar vermesine da anlam veremiyorum. ya da bir dakika. acaba acıdan bihaber miyim? belki kolları façalı bir kızı sevmekle tadacağım acıyı.