muhammed in türk düşmanlığı

entry16 galeri
    1.
  1. pek çok kişinin dillendirdiği gerçekliktir.

    "Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır."
    Muhammed

    (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk)

    "Tevrat"ın Tanrı"nın son derece "ırkçı" olduğunu hemen herkes bilir. Kimi araştırmacılar, bu "Tanrı"daki özelliğin, Yahudilik için "yararlı" olduğunu da savunurlar. Ne var ki, şu da gerçek: Bugün, "yahudiler"in sergiledikleri tüyler ürpertici ve insanlık dışı acımasızlıklarda , Tevrat'taki "Tanrı"nın(Yehova) ilkel, katı bir ırkçı oluşunun payı az değildir.

    Kur'an'ın "Tanrı"sının ırkçılığı

    Tevrat'ınkinin "ırkçılığı"nı herkes bilir de, "Kur'an'ın Tanrı'sı"nın "ırkçılığı"nı çoğu kimse bilmez. Ve kimi "iyi niyetli aydınlar" bile; Kur'an'ı ve "Tanrı"sını "evrensel" sanır. Oysa, Kur'an'ınki, Tevrat'ınkinin bir çeşit "kopya"sıdır. Bunu, bu "Tanrı"nın "israiloğulları"nı nasıl tanıttığından bile anlamak mümkün:

    Kuran'a Göre En Üstün Toplum, israil Toplumu"

    Buna, kimileri şaşacaklar. Ne ki, bir gerçek. işte ayetler: Kur'an'ın "Tanrı"sı, tıpkı, Tevrat'ın "Tanrı"sı "Yehova" gibi, iki yerde, aynen şöyle seslenir:

    "Ey israiloğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalara üstün kıldığımı hatırlayın." ( Bakara, ayet: 47, 122. Diyanet çevirisi.)

    Bir yanda islam dünyasındaki Yahudi düşmanlığı, öbür yanda da, Kur'an'daki Tanrının israiloğullarına böyle seslenişi... Bir çelişkidir bu. Bunu da geçelim.

    Arap toplumundan başkası "muhatap" değil

    Kur'an'da birçok şeyler anlatılır. Kaynakları biliniyor bugün. Ama tanrıdan diye sunulur. Bu "Tanrı"yla "insanlar" arasında, daha doğrusu, zamanına göre bir kesim insanlar, bir toplum ya da bir toplumun kesimi arasında da bir "elçi". "Tanrı Elçisi" diye sunulur. "Peygamber" deniyor. Kur'an'da anlatılan o ki, "Tanrı" şu açıklamayı yapmakta:
    -"Biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. ille de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin." (ibrahim suresi, ayet: 4.)
    Demek ki, Kur'an'a göre, "Tanrı'nın elçisi"nin bir "toplum"u var. "Elçi", "ırk"ından geldiği bu "toplum"la "Tanrı" arasında yapar aracılığını. Ne iletecekse bu "toplum"a ve "kendi diliyle" iletmekle yükümlü. Kur'an'da anlatılan bu. Yine buna göre; Muhammed de bu yükümlülüğü taşımakta. Onun da bir "toplumu" var ve o da "Tanrı"sıyla bu "toplum" arasında "aracı".
    "KITALUT-TURK" ("TÜRKLERLE ÖLDÜRÜŞME") HADiSLERiNDEN. Sonunda Türkler kesilecekler...(Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad/9, hadis no:4305.)

    Kur'an'ın bütünü içinde, Muhammed'in "kavm"ından, yani "toplum"undan "Tanrı vahiyleri"ni, bu topluma iletmek zorunda olduğundan, bunu yaptığından söz edilir. Muhammed'in "toplum"u, "Arap toplumu"dur. Öyleyse "muhattap" da bu toplumdur. Kur'an, kendi deyimiyle Arapça, seslendiği kesim de, Araplar. Ama "Araplar"ın da tümü değil; yalnızca "bir kesimi".

    Korkutma yalnız "Mekke ve çevresi"ne

    Ayetler çok açık. "Kur'an"la yapılan "uyarı"ların, "korkutma"ların, "Mekke" (Ümmü'l-Kura) ve "çevresi"ne yönelik olduğu, En'am suresinin 92., Şura suresinin 7. ayetinde, kuşkuya yer bırakmayacak bir açıklıkla anlatıyor. Evet, Kur'an'ın "muhatab"ı, "Mekke ve çevresi"dir yalnızca. Bugün kendilerini müslüman sayan öteki toplumlarda hiçbirisinin, bu kapsamda yeri yoktur. Knou, bu denli açık. Muhammed'in "tüm insanların peygamberi", Kur'an'ın da "tüm insanlara yönelik" olduğunun anlatıldığı ayetler de var. Kur'an'daki nice çelişkilerden biridir bu. Ama, "kendisine açıklama yapılan toplum"un "Arap toplumu", bu toplum içinde de yalnızca "Mekke ve çevresi"nin ( hem de o zamanki) "halk"ı olduğu da bir gerçek. Başka toplumlardan, bu arada "Türkler"den "müslüman" olanlar olmuş; daha doğrusu kendilerini "müslüman" saymışlar; ama Kur'an'ın hangi toplumu "müslüman" saydığı önemli.

    Özellikle "Türkler" için "hadis"ler vardır. Türkler için hiç de iyi şeyler söylemeyen bu hadisler, örnek ve yürekli bilim adamı Prof. Dr. ilahn Arsel'in "Arap Milliyetçiliği ve Türkler" adlı kitabında çok çarpıcı biçimde yer almakta. ( Bkz. istanbul, 1987, inkılap Kitabevi, s. 18 ve öt.)

    Muhammed'in Türk düşmanlığı

    Kendilerini "müslüman" sayan "Türkler"i Muhammed, "müslüman" saymak şöyle dursun; "düşman" diye ilan etmiştir. islam dünyasında en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında da bu var. Başlı başına bir bölüm olarak. Bölümün adı da çok. ilginç: "Kıtalu't-Türk". Anlamı da: "Türklerle öldürüşmek (savaş)". Buhari'de, Ebu Davud'da ve Tirmizi'de bölümün adı bu. ibn Mace'de "Babu't-Türk", yani "Türkler Bölümü". Müslim'deyse, "Kıyamet alametleri" arasında yer alıyor.

    Muhammed, "Peygamberliğinin bir kanıtı" olarak, gelecekten haber verirken, Kıyametin bir alameti olarak Türklerle nasıl çarpışılacağını, müslümanların, Türkleri nasıl öldüreceklerini de anlatıyor. Hem Türk diye ad vererek, hem de tarif ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl olduğunu anlatarak. Anlaşılan o ki, Türkler konusunda kendisine bir takım bilgiler verilmiş. Muhammed'in anlatmasına göre, "Türklerle öldürüşme", taa "Kıyamet"e dek söz konusu. Kıyametin bir alameti olarak da müslümanlar, yeryüzündeki Türkleri öldürüp temizleyecekler. Yoksa kıyamet kopmayacak. işte hadislerden bir kesim:

    - Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumla.... kıl giyerler."( Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk...)

    -"Siz (müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no: 2912; Ebu Davud, Sünen, hadis no: 4304; Tirmizi, h. no: 2251; ibn Mace, h. no: 4096-4099)
    "KITALU'T-TURK" HADiSLERiNDEN. "Türklere karşı k'tal, kesinlikle olacak."...
    (Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/96)

    "Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldüreşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste derili toplulukla vuruşmanız-öldürüşmeniz kıyamet alametlerindendir. Siz (müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz."( Bkz. Buhari, e's-Sahih, kitabu'l-Cihad/95; Müslüm, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/66, hadis no: 2912; ibn Mace, h.no: 4097-4098).

    - "Sizinle(siz müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. ikincide kimi kurtulur, kimi yok edilir.
    Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır."(Ebu Davud, sünen, hadis no: 4305.) Muhammed'in, bugün kendisine "Peygamberimiz, efendimiz" diyen Türklere bakışı tutumu budur işte.

    insanlara "insan" olarak bakmak gerekir. Hangi ırktan, hangi renkten ve hangi "din"den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olmasınlar. Ama "dinler", "dinliler", "ırkçılar" böyle bakamamakta. Yahudisi, Hristiyanı, islam inanırı hep birbirine düşman. Irkçılar da kendi ırklarından olmayanlara karşı böyle. Bugün dünyamızın yaşadığı nice acı olaylarda, bu ilkelliğin payı az değildir. Bunlardan arınmalı artık insanlık. Yoksa acımasızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.

    Arap Kavminin Türk Düşmanlığı Duygularıyla Yoğrulmasını Sağlayan Kur'an Ayetleri Muhammed'in Günlük Siyasetinin Sonucudur

    Kur'an'ın Kehf ve Enbiya surelerinde "Ye'cuc" ve "Me'cuc" ad­ları geçer ki, Araplar ve tüm insanlık için felaket kaynağı sayılan bir milleti tanımlar ve bu millet, Muhammed'in söylemesine göre, Türklerdir. Konuyu Arap Milliyetçiliği ve Türkler başlıklı kitabım­da incelediğim için burada kısa bir özetleme ile yetineceğim.

    Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, insanlığa zarar veremesinler diye vaktiyle Orta Asya'daki Türkleri bir set ile çevirtmek istemiş ve bu işi yapmaya da ZülKarneyn'i (ki "Büyük iskender" diye bilinir) görevli kılmıştır. Kehf Suresi'ndeki anlatışa göre Tanrı tarafından "ik­tidar ve kudret sahibi" kılınan ZülKarneyn, güneşin battığı bir yere gittiğinde "kafir" bir milletle kaşılaşır. Tanrı ona şöyle emreder:

    "Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin."

    ZülKarneyn, kendisine verilen emre uyacağını söyleyerek yo­luna devam eder ve bu kez güneşin doğduğu yere gider. Orada bir kavme rastlar ki, Tanrı "onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamış­tır. " Sonra yine yoluna devam eder ve bu kez iki dağ arasında bir yere ulaşır; görür ki orada hiçbir sözü anlamayan bir kavim yaşa­maktadır. Bunlar ZülKarneyn'e şöyle derler:

    * Kehf Suresi, ayet 8389; Enbiya Suresi, ayet 96.

    "Ey ZülKarneyn! Bu memlekette Yecuc ve Me'cuc bozguncu­luk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?"

    ZülKarneyn onlardan para istemez, sadece kendisine güç ver­melerini söyler ve:

    "Bana, demir kütleleri getirin"

    der. Bu getirilen demir kütleleriyle dağın iki yanı arasını aynı sevi­yeye getirir ve vadiyi doldurur, sonra da onlara:

    "Üfleyin (körükleyin)" der. Onu kor haline sokunca:

    "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim"

    der. Ve bu suretle öylesine bir set kurmuş olur ki, onu ne aşmak ve ne de delmek mümkündür (Bu hususlar için bkz. Kehf Suresi, ayet 8389). Ve kıyamet günü bu set açılacak ve orada yaşamakta olan­lar her tepeden akın ederek çıkacaklar ve nankörlüklerini, kafirlik­lerini anlamış olarak "Bizler zalim idik" diye çırpınacaklardır (bkz. Enbiya Suresi, ayet 96).'

    Ye'cuc ve Me'cuc olarak tanımladığı bu Türkleri Muhammed, mümkün olduğu kadar tiksinti verici kılıkta göstermeye çalışmış ve örneğin "yayvan suratlı, basık burunlu, kırmızı yüzlü" olarak tanım­lamıştır. Ve anlatmıştır ki, bu Türklerle savaşılmadıkça ve onlarla öldürüşülmedikçe kıyamet günü gelmiş olmayacaktır. Bu konuda bıraktığı hadislerden biri şöyle:

    "Küçük gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzeyen Türklere karşı savaş

    1 Yorum için bkz. Elmalılı H. Yazır, age, c.IV, s.3371.

    madıkça hüküm günü (kıyamet günü) gelmeyecektir. Ve hüküm günü gelmeyecektir, ta ki, sizle kıvrık kıldan yapılmış sandal­lar giyen (Türklere) karsı savaşana kadar. "2

    Bunlara eklenebilecek diğer benzeri aşağılamaları göz önünde tu­tacak olursak diyebiliriz ki, tarih içerisinde hiç kimse Türk milletini, Muhammed kadar kötü tanıtmamıştır. Muhammed'in Türkler aley­hinde getirdiği hükümler ve söylediği sözler, sadece Arabın "tarihi Türk düşmanlığı" duygularını oluşturmakla kalmamış ve fakat genel olarak bütün insanlığı Türke karşı diş bilemeye vesile yaratmıştır.

    Hemen belirtmeliyim ki, Muhammed Arapları Türk düşmanlığı duygularıyla yoğurmayı, dışa yönelik siyasetini gerçekleştirmek amacıyla gerekli görmüştür. Şu nedenle ki, Medine döneminde çe­te saldırıları ve savaşlar sayesinde iyice güçlendikten ve Yahudi ka­vimlerini yok ettikten sonra, artık kendisini dünyanın fatihi gibi ha­yal etmeye başlamıştır. Dıştan gelebilecek bir tehlikeyi haber ver­mek suretiyle hem Arapları birlik halinde tutup kendisine bağlı kıl­mak ve hem de dışa açılmak yollarını denemiş olacaktı. Zengin ti­caret yolu ve merkezi sayılan Orta Asya bölgelerine karşı girişile­cek saldırıların çok büyük kazançlar getireceğini düşünmüş olmalı­dır ki, EskiAhit'de sözü edilen Ye'cuc ve Me'cuc efsanesini kendisi­ne malzeme edinmiştir.3 Ve nitekim istediği olmuş ve Arap ordula­rı, Orta Asyalara açılarak oradaki Türk kavimlerini kılıçtan geçir­mişler, zengin bölgeleri fethetmişlerdir
    0 ...