yeterince tekrarlanan yalanın gerçeklik halini alması...
bu amerikan tarzı psikolojik harbin en eski taktiklerinden biridir.
bu başlık altında bir kere daha ayazdım ama kimbilir nerde...
çürüttükçe altına aynı yalanı tekrar ve tekrar giriyorlar. sözlük ortamındaki gerçeklik entry girilen son sayfa, hatta son entry olduğundan bu tasmalılar her yazılan doğruya karşılık 5-10 tane birer ikişer cümlellik yalan ve dezenformasyon entrysi girip kolektif hafızayı dolandırmaya devam ediyorlar.
öncelikle;
ilk iddia "1 milyon basılıyor bu gazete" idi... şimdiyse "1 milyon satıyor"'a evrilmiş...
onu geçcen ...
zaman gazetesi almanya baskısı da dahil 150 bin bile basılmayan bir gazete. basım raporlarıyla ilgili sahtekarlıkları burda uzun uzun anlatmıştım artık yoruldum isteyen araştırsın bulsun...
peki neden 125-150 bin basıp 1 milyon bastık diyorlar?
sadece siyasi ve kültürel bir güç ve hak iddiasından değil. reklam geliri için bu iddia önemli bu konudaki yolsuzluğun üstüne hem cemaat dışından hem de cemaatin içinden gidildi. cemaat dışı olan susturuldu, cemaat içi olan ise "kol kırılır yen içinde" dedi ve meseleyi kapattı. aradaki 800 küsür bin baskı maliyetini iç edenler bir şekilde pasifize edildi. reklam işiyse türkiye'de "emir-komtua" zinciriyle yürür ama gene de baskı ve satış rakamları "bir dereceye kadar" önemlidir.
reklam şirketlerinin ilkokul 3 düzeyinde işler çıkartmasının sebebi de budur. belirli kotaları ellerinde tutan büyük şirketler bu kotları gene büyük holdinglere ve hükümet vasıtasıyla devlete satarlar.
çok basite indirgersek;
türkiyede yıllık toplam (farazi) 1 milyon saat reklam yayın süresinin ve gene faraza 1 milyar sütunluk basılı yayın alanının yaklaşık yüzde 90'ını 5-6 şirket pazarlar. müşterileri ise toplam reklam bütçesinin yüzde 80-90'ını sağlayan şirketlerdir. reklam ile ilgili vergi düzenlemeleri yüzünden (kitaba, ekmeğe, ilaca verilmeyen vergi muafiyetleri reklama verilir nedense) reklam veren büyük holdingler geri dönüş maliyeti hesabını hiç yapmazlar. çünkü diğer türlü vergi diye verecekleri paralarla reklam yapmış olurlar ancak dediğim gibi geri kazanım oranları umurlarında değildir. o yüzden dev reklam şirketlerimizde tanıdıkları sanatçılara, düdükledikleri kevaşelere, eşlerine dostlarına çöpe atmaya değmeyecek reklamlar çaker/çektirir dururlar. bir çok ne işe yaradığı belli olmayan sözde sanatçı da kişisel ilişkileri nedeniyle bu piyasadan fonlanır. o yüzden bu ülkenin sanatçısı korsan sektörüne aldırmaz, aslında veli-i nimeti olan hayranlarını yapmacık iltifatlar dışında sikine sallamaz... sektörü sadece gazete dergi veya tv reklamı olarak düşünmeyin; konserler, galalar, tanıtımlar vesaire de bu işlerin içinde...
iş o kadar bedava ve otomatiktir ki sektörün ağaları miktar olarak değilse bile kazanılan paranın kolaylığı açısından petrol şeyhleriyle yarışırlar... nil karaibrahim gibi bir kadının 55 yaşında amcayla ya da ayşe özyılmazel'in ali taran'la yaptıkları "aşk" evliliklerine bu açıdan da bakınız. tamamen "duygusal" yani...
piyasanın rekabete ne kadar kapalı olduğunun bir başka örneği de rakiplerin birbirlerine laf sokup, canını aldığı reklamlar neredeyse hiç olmaz olsa da sürmez... avea'nın "fasülye" anafikirli kampanyasının neden sonlandırıldığını, o ekibin başına neler geldiğini de araştırın biraz... creative takımdaki bir hanımkızımızın önce babasına ve kocasına "bunlar bizi çok dövüyoo" diye ağladığını sonrasında işin bakana kadar çıkarıldığını söyleyelim gerisini siz bulun. ne bakanı mı? telefonlara bakan bakanı...
neyse çok dağıldık...
değişen güç ve iktidar dengelerine göre bu piyasaya dönem dönem yeni oyuncular girer. son kahramanlarımız trt arkasında kümeleşen tarikatçi kanallar ve yazılı medyada zaman ve taraf'ın başını çektiği ekip... taraf'ın zaman kadar reklam geliri olduğunu da ekleyelim de işlerin nasıl yürüdüğünü biraz daha analayın...
son olarak;
diyelim ki abc sektöründesiniz ve bakanlıklarla işiniz var... size selamla gelirler ve reklama ne kadar ihtiyacınız olduğunu anlatırlar. siz de ikna! olduktan sonra alacağınız ihaleye göre makul bir reklam bütçesi yapar ve o ajansın emrine verirsiniz. ajans da o bütçeyi tanıdık, akraba, emredilen kurumlar şeklinde dağıtır.
düdüklediği 25 yaşında manken kılıklı hatunu gazetesinin reklam servisine "kraliçe" pozisyonunda işe alan ve kadın memesi için bir çok şeyden vazgeçebilecek adamın hikayesini de bir gün anlatırım...
eksiği var yazının ama kitap konusu şeyi bu kadar özetleyebildim affola...