1-Hz. Aişe: Hz. Ebu bekirin kızı olan Aişe, Peygamberimizin dul olmayan tek eşidir. Hz. Peygamberi Aişe ile çocuk yaşta evlendiğini anlatmaya çalışan turan Dursun ve yandaşları işlerine gelen rivayetleri almakta ve amaçlarına ulaşmak için makyavelist bir felsefeyle her yolu mubah görmektedirler. Hz. Aişenin 9 yaşında olduğunu gösteren bazı rivayetlere Dursun mal bulmuş mağribi gibi saldırmış, yaşının 17-18 yaşında olduğunu gösteren diğer rivayetleri hiç görmemiş ya da ya da anlayamadığı için es geçmiştir. işin aslı şudur;
Hz. Aişe evlendiğinde yaşının kaç olduğu kesin bilinmediği için değişik bir takım rivayetler mevcuttur. Bu o döneme has bir problem değildir. Bırakın 7. yüzyılı daha 20-30 sene öncesine kadar Anadoluda da aynı problem vardı. Doğan bebeklerin yaşları önemli bir olay öncesi ya da sonrasıyla tayin edilirdi.
1.1-Hz. Aişenin ablası Esma yüz yaşına kadar yaşamış, hicretin 73. senesinde ölmüştür. Hz. Esma kardeşi Aişeden on yaş büyüktü ve Esma hicrette 27 yaşındaydı. Hz. Aişe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre hicrette 17 yaşındaydı (el-Mesudi, Murucuz-Zeheb,II,309; ibni Asakir, Teracimun-Nisa, 9,10,28; et-Tebrizi, el-ikmal, III, 610).
1.2-Ayrıca Hz. Aişe peygamberimizden önce Cübeyrle nişanlanmış, daha sonra nişan dini nedenlerden dolayı karşı tarafın isteğiyle bozulmuştur. Hz. Peygamber, Hz. Aişeyle nişanlanmış Hicretin II. yılında iki bayram arası olan Şevval ayında da evlenmiştir. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı, daha önce bir başkasıyla nişanlanmış, nişanı bozulmuş, sonra da peygamberimizle evlenmiştir.
1.3- Hz. Aişe şöyle der: . Hz. Muhammed (a.s.) Mekkede iken ve ben de henüz oynayan bir çocuk idim ki Onların vadeleri, kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli, ne acıdır! (El-Kamer sûresi, ayet: 46) mealindeki ayet inmişti. Bakara ile Nisa sûreleri ise ben Onun yanında iken nazil olmuştu. (Sahîh-i Buharı, cild: 6, sayfa: 100, Telîfül-Kuran babı; istanbul Devlet matbaası)
Hz. Aişe, Kuranın Mekkî ayetlerinden Kamer suresi iniyorken, oynayan bir çocuk olduğunu ifade ediyor ve Kamer sûresinden olan âyetin kendisi sokakta oynayacak yaşta iken indiğini söylüyor yani Kamer suresinin nerede indiğini bilecek kadar büyük. Kuran-ı Kerîmin 54. sûresi olan Kamer sûresi, Mekkede, ilk inen surelerdendir. Hz. Aişenin bahis mevzu ettiği âyetler, yaklaşık Hz. Muhammedin peygamberliğin dördüncü senelerinde inmiştir. Hz. Aişe, bu sıralarda oynayan bir kız çocuğu, ben oynayan bir kız çocuğu idim dediğine ve o zamanki hal ve olayları ayrıntısıyla hatırladığına göre, mantıken altı-yedi yaşında ya da daha büyük olması ve bisetten 23 yıl önce doğmuş olması gerekir. Hz. Peygamberin, Hicretin ikinci senesinde Hz. Aişe ile evlendiğine göre onun 1718 yaşında olduğu gün gibi aşikârdır. Turan istemese de.
1.4- ifk hadisesinde sorguya çekilen Hz. Aişenin cariyesi Berire, Hz. Aişe için O evinde hamurunu yoğururken uyuyakalan ve hamurunu kuzuya yediren gencecik bir kadındır. Diyerek tek kusurunun bu olduğunu ve kendisinin masum olduğunu belirtmiş aynı zamanda Hz. Aişenin yaşının ne olduğu konusunda gencecik bir kadındır diyerek bilgi vermiştir. Hani 9 yaşında evlenmişti? Kafirler görmek istemese de..
1.5-Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek , Akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu demektir. O devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur. Nitekim başka hesaplar da tamı tamına bunu uyuyor. Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı. Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar. Kafirler, islamı ve islami kaynakları bilmediği ya da bazılarını bilsede işlerine geleni işlerine geldiği gibi kullandıkları için bunları bilip anlatmaları insaf olurdu ki kafirlerde insaf yoktur.
2.1-Ayet şöyledir: Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur
Hz. Aişenin sözü: Mâ erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu hevâke (Bkz. Buharî, es-Sahih, Kitabut-Tefsîr/33/7, Kitabun-Nikâh/29; Diyanet yayınlarından Tecrîd, hadis no: 1721; Müslim, e´s-Sahih, Kitabur-Rıdâ/49, hadis no: 1464; Ibn Mace Sünen, Kitabun-Nikâh/57, hadis no: 200; Ahmed ibnHanbel, 6/134-158.)
Yapılan tercümeler:
Vallahi Rabbinin, senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum. (A Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. 7/ 402)
Rabbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirmeden derhal gerçekleştirir. (H. Hatiboğlu Sünen-i Ibn-i Mace Tercümesi ve Şerhi, 5/495.)
Rabbin Teâlâ (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna müsâraat ediyor. (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, hadis no: 1721, çev. Kamil Miras, Diyanet yayınlarından)
TURAN ın yaptığı tercüme: Görüyorum ki, senin Allahın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.
Son zamanlarda yetişen en büyük âlimlerden olan Molla Sadreddin YÜKSEL şöyle der: Hz. Âişenin söylediği sözden maksadı şudur: Ben evvelâ mehirsiz olarak kendilerini Peygambere hibe eden kadınları kadınlık hissiyle kınıyordum. Sonra baktım ki, Allah c.c. gerçekten Onun arzu ve isteğini meselâ eşleri arasında nöbet usulünün uygulanmasından muaf tutulmasını süratle yerine getiriyor. Artık ben de kınamayı bıraktım. Çünkü benim kınamam Onu da Peygamberi de rahatsız edebilirdi.
Ayrıca Molla S.Yüksel şunu da ilave eder: Hz. Aişe, Hz. Peygamberin(a.s) huzurunda böyle konuştuysa niçin Peygamber (a.s) onu Tecdidi imana davet etmemiştir? Davet etmesi gerekirdi. Demek ki, Hz. Aişe kesinlikle bu şekilde konuşmamıştır. Ve öyle bir manayı da kast etmemiştir. (Kuran dan Cevaplar, S. YÜKSEL, 8-9)
Ayrıca Ahzab suresinde Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur ayetinden çıkan hükümler şunlardır:
1-Eşlerinin arasında nöbet usulünü uygulamak zorunda değilsin.
2-Talak-ı reci ile boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Kaldı ki bu sadece Peygambere has bir durum değildir, Reci talak ile boşanan eşler isterlerse tekrar bir araya gelip evliliklerine devam edebilirler.
Bu sure inice Hz. Aişe: Kanaatim şudur ki, Rabbin senin arzu ve isteğini geciktirmeden hemen (ayeti indirmek suretiyle) yerine getirir. Diyor.
Nerde çarpılmış DURSUNun dediği Görüyorum ki, senin Allahın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor. Sözü, nerede Hz. Aişenin sözleri? Bunu neresinden çıkarıyorsa?
Dürüst T. DURSUNun dürüstlüğü dursun, o çarpıtmalara devam etsin nasılsa okuyucusu anlamayacak ya!
3-Muhammedin çok karısı vardı 1.2.3.4.5 Böyle gidiyor. Yaşlanmış olan Şevde Bint Zemanın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli. Adalet olsun diye, Muhammedin bunlarla cinsel birleşmesi sıraya konmuştur. Sevdenin dışında kimse, sırasını başkasına kaptırmak istemiyor, işte bu böyleyken, âyet geliyor; durumu değiştiriyor:
Şule Perinçekle yapılan röportajdan anlaşıldığına göre; Küçük yaşlarda sevgilisi Safi den çok şey öğrenen Turanın evlendikten sonra da çok Sevgilisi olmuş 1.2.3.4.5 .Böyle gidiyor ve Turanın karısı da buna hiç ses çıkarmamış, çıkaramamış ya da ses çıkarmış da sesi bize kadar ulaşmadı .Ha bu arada T.Dursun, Hz. Peygamberin zevcelerinin hepsini görmüşte güzel olduklarının haberini bile veriyor. Şeytandan vahiy gelmiş herhalde.
3.2-Yaşlanmış olan Şevde Bint Zemanın dışında hepsi genç, hepsi güzel diyen Turanın ne denli doğruyu yansıttığını, Hz. Peygamberler evlendiğinde, eşleri ve kendisinin kaç yaşında olduğu konusunda ki doğru bilgi için Hz. Peygamberin Evlilikleri makalesine bakınız.
3.3-Peygamberin (a.v) dilediği kadını alma hakkı vardı. Kimi kadınlar kendilerini Peygambere armağan ediyordu.
Ha evet! Tarkanın ya da M. Jacksonın konserlerindeki gibi herkes üstünü başını da yırtıyordur herhalde? Sanki görmüş gibi kadınların tavrını tarif ediyor, tam havaya girmiş anlaşılan hele bir de kafa dumanlıysa daha ne senaryolar çıkar o kafadan?
4-iFK HADiSESi: Adını, Kurandaki olaya ilişkin âyetlerde (en-Nûr 24/11-22) iki defa geçen (en-Nûr 24/11, 12) ifk kelimesinden alır. ifk iftira, en kötü ve en çirkin yalan demektir. ifk, Kuranda ayrıca iki yerde (el-Furkân 25/4, Sebe 34/43) sözlük anlamında geçmektedir. iftiraya yol açan ve hemen hemen bütün kaynaklarca Hz. Aişeden aynı şekilde nakledilen hadise şöyle gelişmiştir:
Resûl-i Ekrem Mustalik (Müreysî) Gazvesinden dönerken beraberinde götürdüğü eşi Âişe, konakladıkları bir yerde sabaha karşı tekrar hareket emri verildiğinde tabii ihtiyacını gidermek üzere ordugâhtan uzaklaşır. Geri gelirken boynundaki Yemen (Zafâr) akiği gerdanlığın düşmüş olduğunu fark eder ve kendisini bekleyecekleri düşüncesiyle dönüp aramaya koyulur; ancak karanlıkta onu bulup el yordamıyla tanelerini toplayıncaya kadar çok vakit kaybeder. Konak yerine geldiğinde diğerlerinin hareket ettiğini görür ve yokluğunu anlayınca aramaya çıkacakları inancıyla orada beklemeye başlar; bu arada uyuyakalır. Ordunun artçılarından Safvân b. Muattal es-Sülemî görevi gereği kamp yerini kontrol ederken onu bulur ve devesine bindirip hayvanı yederek orduya yetiştirir; fakat hızlı yürümekle birlikte kendisi yaya olduğu için kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri zaman ulaşabilir.
Söz konusu gecikme başlangıçta kötüye yorumlanmamış, hatta kimsenin dikkatini bile çekmemişken, hicretten önce Hazrec kabilesinin reisi olan ve Medinenin yönetimi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamberin gelmesiyle bundan mahrum kalan Abdullah b. Übey b. Selûlün başlattığı dedikoduyla birlikte iç huzursuzluklara yol açan önemli bir olay halini almıştır. islâmiyeti istemeyerek kabul ettiği için münafıkların reisi diye bilinen Abdullah b. Übey ile adamlarının Resûl-i Ekremi ve kayınpederi Hz. Ebû Bekiri küçük düşürmeye ve aralarını açmaya yönelik sözleri, bazı müminlerin de katılmasıyla (kaynaklar bunlardan Hassan b. Sabit, Mistah b. Üsâse ve Hamne bint Cahşın adını vermektedir) kısa zamanda yayılma istidadı göstermişti. Sefer dönüşü rahatızlanarak bir ay kadar yatan Hz. Âişe ise bunu duymamış, sadece bu süre içerisinde daha önceki rahatsızlıklarında gösterdiği ilgiyi göstermeyen Resûlullahın odasına seyrek uğramasından bir şeyler olduğunu sezmişti. Hz. Âişe, hastalığının nekahet döneminde bir tesadüfle babasının teyze kızı Ümmü Mistahtan oğlunun bu dedikoduyu anlattığını duymuş ve üzüntüsünden tekrar hastalanmış, arkasından da Hz. Peygamberden izin alıp babasının evine gitmişti .. (islam Ans. T.D.V. 21/507509) olay bundan ibarettir.
5.1-Siz bu olayı bir senariste verseniz belki 10 tane film yapar ama bu sadece film olmaktan ileri gitmez. Dursunun yazdığı senaryo da belki en kötülerinden olurdu.
5.2-Ali, gerçeği öğrenmek için Aişenin cariyesi Berirenin tanıklığına da başvurulabileceğini söylüyor Muhammede. Muhammed bu tanıklığa başvurduğunda, cariye, hanımı için iyilikten başka bir şey bilmediğini söylüyor.
Berire, Hz. Aişeyle sürekli beraberdi, belki de Hz. Peygamberden daha fazla yanında oluyordu. T. Dursun Berirenin sözünü kabul etmiyor, görmezden geliyor ve hemen geçiştiriyor.
5.3-Hz. Peygamberin hanımlarından hiçbiri iftirada en ufak bir rol almadıkları gibi, onu tasvip edici en ufak bir söz bile söylemediler. O kadar ki, uğruna kız kardeşi Hamne bint-i Cahşın iftirada rol oynadığı Hz. Zeyneb bile rakibesi (Hz. Aişe) hakkında ancak iyi sözler etti. Bizzat Hz. Aişe (r.a) bunu şöyle açıklar: Hz. Peygamberin hanımları içinde Zeynep benim en güçlü rakibimdi. Fakat iftira olayıyla ilgili olarak Hz. Peygamber kendisine görüşünü sorduğunda, o şöyle cevap vermişti: Ey Allahın Rasûlü, Allaha yemin ederim ki, onda takvadan başka bir şey görmüş değilim. (Mevdudi,Tefhimül-Kuran 3/502)
5.4-Eğer Hz. Peygamber, Hz. Aişenin zina yaptığına inansa ve boşasaydı kim ne diyebilir di ki? Kaldı ki Hz. Ali boşamasını söylemiştir, ama Hz. Peygamber vahyi beklemiştir. Yüce Allahta onun masum olduğunu kafirlerin dedikodularıyla hareket edilemeyeceğini bildirmiştir.
5.5-Zina yapan kadınla kim beraber olmak ister ki, Hz. Peygamber olsun.
5.6-Bu olayı o zaman gündeme getiren siyasi amaç peşinde koşan, inanç olarak kâfir olan münafıklardı, onlar günümüzde de mevcuttur ve kıyamete kadar da olacaktır.
5.7-Rivayetlerde, söylentileri birkaç kişinin yaydığı ifade olunmaktadır. Bunlar da Abdullan b. Übeyy, Zeyd b. Rifa (muhtemelen Yahudi münafık Rifaa b. Zeyd in oğlu), Mistah b. Üsase, Hassan b. Sabit ve Hamne bint-i Cahştı. Bunlardan ilk ikisi münafık, kalan üçü ise yanlış anlama ve zayıflıktan dolayı şerre karışmış müslümanlardı. Şerre az veya çok bulaşmış başka kişilerin adlarına Hadis ve Siyer kitaplarında rastlanmamaktadır.
5.8-O gün ordunun artçısı olan Safvân b. Muattal es-Sülemîdir. Bir Müslümanın, Peygamberin eşine karşı anormal bir duygu taşıdığını hangi akıl kabul edebilir ki?
istanbul Eyyüb semtinde mezarı bulunan Eba eyyul el-Ensarinin karısı iftira söylentilerinden söz ettiğinde, bu büyük sahabi şöyle demiştir: Ey Eyyubun annesi, Aişenin yerinde orada sen olsaydın böyle bir şey yapar miydin? Karısının Allaha yemin olsun ki asla yapmazdım. demesi üzerine de şunu söylemiştir: O halde Aişe senden daha iyi bir kadındır. Bana gelince, Safvanın yerinde ben olsaydım, böylesine kötü bir düşünceyi aklımdan bile geçirmezdim. Safvan ise benden daha iyi bir müslümandır.(Mevdudi,Tefhimül-Kuran 3/503)
Böyle bir durumdan vazife çıkaran ayrıca kendisini hoca gibi lanse eden herhangi birisinin ders okuttuğu zamanlarda ki talebelerden birisinin, hocasının karısına sulandığını ya da var saymalı mıyız ? hı ?
üşenmeden okuyan kafirler, ışığı görmüş olmalı. sakız gibi ağızlarda dönüp duran hz. aişe ve 9 yaşındaki nikah mevzuunun astarına birde burdan bakın bakalım. sonra nasılsa başka bi yerden yapışıp mırç mırç küçüleceksiniz. gülücüh.