gerçekten ders çıkarılacak nitelikte olan bir konuşma metnine denk geldim bugün. kendisinin bugüne kadar bir tane bile kitabını okumuşluğum yoktur. alıpta okuma ihtiyacı hissetmedim yalan yok. ama bu konuşmasını paylaşmak boynumuzun borcu gibi geldi.
Ayse kulin'in 25 haziran 2012 de, robert kolej'deki mezuniyet töreninde yaptığı konuşmadan;
"ben de, bugün burada verilecek olan diplomayı bir haziran günü, tam 51 yıl önce aldım. o zamanlar kızlar bu binalarda, erkekler r.c dediğimiz bebek'deki bu günün boğaziçi üniversitesinde okurdu. her iki okul sık sık bir araya gelir çeşitlietkinlikler yapardık.
yıl boyunca birlikte hazırladığımız tiyatro oyunlarımız, her dönem bir-iki konserimiz ve mutlaka dans partilerimiz olurdu.
Partilerimiz akşam yedi'de başlar on bir'de biterdi ve inanmayacaksınız ama bu bize yeterdi. öpüşmek yoktu, el ele tutuşmak ve bakışmak vardı. I-pod yoktu, müziği kulağımıza takamaz ancak pikapta plak olarak çalardık ama bu günün gençleri gibi rüzgara tutulmuş gençleri gibi ayakta sallanmaz, çılgınca dans ederdik.
kokakola yoktu, gazoz içerdik. televizyon yoktu, radyo dinlerdik. bugün artık tarihe karışmış faks bile yoktu, acil haberler için, postanede kelime başına ödeme yaparak telgraf çekerdik. cep telefonu yoktu, şehir dışına santralden bağlanarak ve ancak saatlerce bekledikten sonra konuşurduk.
internet yoktu, mektup yazardık. araştırmalarımızı tozlu arşivlerde yapar, yığınla 'book mite' yutardık. *
Bilgisayar, internet, cep telefonu, facebook, twitter, tablet, ancak birer kurgu- bilim romanı malzemesiydi.
Kısacası siz gençlere bu gün siz gençlere Taş Devri gibi gelebilecek bir dünyada yaşardık.
Öğretmenlerimizle yine arkadaş gibiydik. Hem eğlenir hem öğrenirdik. Aramızda zor öğrenenler de vardı ama onlar bile bir duruş sahibiydi. BiR DURUŞ!
Nedir bu duruş dediğim, onu da bir örnekle anlatayım:
Okula ilk başladığım yıl, bir yaramazlık yapıp, kendimi okul müdürü Mrs. Hanson'ın karşısında bulmuştum. Ayşaa, anlat bakalım meseleyi dediğinde, heyecan ve korku içinde anlatmış, sonra da, Şahitlerim bile var, bana inanmazsanız falancaya sorun, filancaya sorun gibi bir şeyler gevelemiştim. Bak Ayşa, demişti Mrs. Hanson, Doğruları söyleyen, sorumluluk sahibi birinin şahite ihtiyacı olmaz. Sen bende öyle bir itimat uyandır ki, ben kimseye sorma ihtiyacı hissetmiyeyim. Ayşa söylüyorsa, öyledir demeliyim. Sen kendine inanırsan, ben de sana inanırım..."