Hükümetin Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) ve yasadışı elde edilmiş ses ile görüntü kayıtlarının yayınlanmasına dönük başlattığı düzenlemeler medyada bazı arkadaşları bir hayli gerdi.
Hükümet çetelerle etkin mücadele niyetiyle kurduğu ÖYMlerin zaman içerisinde aldığı akıl almaz şekilden ve kendisine verdiği zarardan fena halde rahatsız.
Kabul etmek lazım ki ÖYMler artık adalet değil, sorun üretiyor. ÖYMler el attıkları her problemden bir kahraman ya da mazlum çıkarıyor.
Bana göre bu yeni bir durum da değil, kuruldukları günden beri böyleler. Onlarca haksızlık var. 28 yaşında bir teğmeni sehven 33 ay hapiste tutmak bunlardan sadece biri.
Bu meselenin bir yönü. Bir diğer yönü de röntgenciliğin bir hesaplaşma metoduna, bir silaha dönüşmesi.
Elinde gücü olanlar istedikleri insanları dinliyor, izliyor özel veyahut mahrem olduğuna ve doğuracağı sonuca bakmadan ellerindeki kayıtları yayınlayabiliyorlar. MHP kasetleri ile kaç insanın hayatı karartıldı, hepimiz biliyoruz.
işte bu tür kasetlerin yayınının yasaklanması da gündemde. Bu pespayeliğe getirilen yasak Zaman grubunda ve cemaate mensup bir grup arasında büyük bir infiale neden oldu.
Akıl almaz bir şekilde bunun serbest olmasını savunuyorlar. Zaman grubunda bazi halim-selim, dindar, hoşgörü abidesi arkadaşın gayri yasal yolla kaydedilen ses kasetlerinin yayınlanmasını açıktan savunduklarını görünce küçük dilimi yutacak gibi oluyorum.
Bu insanlıktan, ahlaktan uzak yöntemi öyle pervasız bir tutumla savunuyorlar ki "Bunlar yıllardır Hz Muhammed sanarak başka birinin ahlak anlayışını öğrendiler" sanırsınız.
Hukuksuz yöntemlerle elde edilen verilerden nasıl bir sonuç bekliyorlar doğrusu onu da anlamıyorum. Bir hesaplaşma yapılırken hukuka, adalete, ahlaka, vicdana uymayan yöntemlerin serbestiyeti için bu kadar pervasızca çaba göstermelerindeki motivasyon ne? Çok tuhaf.
Ahlaksız ses kayıtları yasaklanırsa darbeciler geri dönermiş. Adalet, ahlak, seviye, samimiyet, vicdan, delikanlılık olmayacaksa, bırakın geri dönsünler! Ne fark eder ki? Ha onlar ha siz!
AK Partinin ÖYMleri niçin gözden çıkardığını bir türlü anlamıyorlar. Diğer tarafta kendilerinin oluşturduğu hayal kırıklığından ise hiç bahsetmiyorlar.
Bu değişikliğe karşı yapılan uyarıların, telaşın, kampanyanın arkasında her ne kadar darbe korkusu var gibi gözükse de kabul etmek gerekiyor ki asıl gerekçe bu arkadaşların yargı da elde ettikleri kazanımların kaybedilmesinden korkmaları.
Son birkaç yıldır Zaman grubu yargının medyadaki avukatı pozisyonunda. Yargıya gelen her eleştiri onlar tarafından göğüsleniyor. Bunca hataya rağmen açıktan bir sahiplenme var. Ve biz tüm bu çabalardan anlıyoruz ki asıl amaç yargıda elde edilen mesafenin korunması.
Halbuki yargı bir yanlış yaptığında o yanlışa dikkat çekip eleştirselerdi hem yargıyı o hatalardan kurtaracak, hem çetelerle mücadeleye olan güven kaybının da önüne geçecek hem de bir camiayı töhmet altında bırakmayacaklardı.
istiyorlar ki kendi çevrelerinden savcıların-hakimlerin işledikleri her hukuk cinayetinin arkasında duralım. Niçin? Çünkü bu arkadaşlar dindar, Müslüman, ne yaptıklarına da biliyorlar.
Fakat ne yazık ki günümüz dindarlığının insanlara bir vicdan, bir adalet duygusu, bir ahlak kazandırmadığının artık herkes farkında.
Eskiden askerin yaptıklarının benzerini şimdi yargı yapıyor. Görünen o ki Türkiyenin yeni derin devleti yargı öncülüğünde oluşuyor. Eskiden Kemalistlerin elindeydi derin devlet şimdi dindarların elinde olacak.
Bu yeni derin devlet hükümeti tehdit ediyor, istediği belediye başkanını içeri tıkıyor, istediği operasyonu yapıp istediği akademisyenin, gazetecinin adını şaibeli işlere bulaştırıyor.
Yaptığı operasyonlarla halkın birliğine, sevincine, kardeşliğine halel getirmekten de kaçınmıyor.
Kurdukları yapıya tehdit olarak gördükleri insanları sebepsiz şekilde hapse atıyor, hiçbir hassasiyet gözetmeden, genelkurmay başkanlığı yapmış birine terörist diyebiliyor.
Sonra da bizden düzgün insanlardan oluşan yeni yapıya güvenmemizi bekliyorlar.
Asıl ilginç olansa yukarıda andığım çabalarında ittifak ettikleri isimler.
Mesela başlattıkları yasa değişmesin kampanyasında yıllardır beraber yürüdükleri Fehmi Korunun bu konudaki hassasiyetlerini, uyarılarını değil, ahlaki tutumu her zaman tartışma konusu olmuş Nazlı Ilıcakın desteğini önemseyip yazılarını veri kabul edip elden ele dolaştırıyorlar. Dindar savcılar için dindar yazarlarla değil, liberal yazarlarla ittifak yapıyorlar
Nazlı Ilıcakın fark ettiği o değeri, adalet duygusunu nasıl oluyorsa Fehmi Koru fark edemiyor ve gerekli kıymeti veremiyor? Size de ilginç gelmiyor mu? Buradaki tuhaflıktan bile rahatsız olmuyorlar.
Peki niçin bu savcı ve hakim arkadaşların adalet anlayışından toplumun büyük kesimleri tedirgin ve güvensiz?
Burada durup düşünmek gerekmiyor mu? Niçin yıllardır yol arkadaşlığı yaptığınız insanlar bu konuda sizden farklı tutum alıyorlar?
Toplum tarafından niçin emin sıfatına layık görülmediklerine kafa yoracaklarına, kazanımları kurtarma çabasındalar.
Derin devletin tam da bu gazetecilerin işaret ettiği türden insanların eline geçmesi halinde geçmiştekinden daha adil, daha vicdani, daha vatanperver, daha samimi, daha yerli olacaklarına dair içinde umut besleyen var mı?
Varsa beni de ikna etmelerini isteyeceğim onlardan. twitter.com/acikcenk