ansızın eli elime değse, masanın altında yanlışlıkla ayaklarımız birbirine dokunsa, damarlarımdaki bütün kan coşuyor. ateşe dokunmuş gibi geri çekiliyorum. sonra gizli bir güç beni yine ileri itiyor. başım dönüyor, bütün duygularım altüst oluyor. ah, masumluğu, ruhunun temizliği yüzünden, bu ufak tefek, önemsiz görünen samimi davranışların beni ne kadar üzdüğünü anlamıyor. konuşurken elini elimin üstüne koyması, güzel soluğu, soluğuma karışırcasına bana yaklaşması... bunlar bana kendimi unutturuyor, şimşek çarpmış gibi oluyorum. ama, wilhelm! bu saflığa, bu güvene karşı hiç yüzsüzlük edebilir miyim! beni anlıyorsun. hayır, benim kalbim o kadar bozuk değil. ama zayıf! oldukça zayıf! bu da bir bozukluk değil mi? o, benim için kutsaldır. onun karşısında kötü niyetler susuverir. onun yanında olduğum zaman bana neler oluyor, bilmem. sanki ruhum kabına sığmıyor, taşıyor. piyanoda bir melek tatlılığı ile, inanılmayacak kadar hoş ve içten çaldığı bir melodi var. bu onun en sevdiği şarkı. daha bunu çalmaya başlar başlamaz bütün acılarım, perişanlığım vekaramsar düşüncelerim kaybolup gidiyor.
eskiden müziğin sihirli bir kuvvet taşıdığının düşünülmesi bana hiç de imkansızmış gibi görünmüyor. bu basit şarkı bana öyle dokunuyor ki! bana bunu dinleteceği zamanı nasıl da buluyor! tam da kafama kurşun sıkacak halde oluyorum. fakat onu dinledikçe ruhumun şaşkınlığı ve karanlığı dağılıyor, yeniden rahatça soluk almaya başlıyorum.
--spoiler--
--spoiler--
bundan önce birkaç kez daha, onu bu kadar sık görmemeyi tasarlamıştım. ama, hiç elden gelir mi? bir gün bile bu isteğe karşı koyamıyorum. her gün kendi kendime söz veriyorum: yarın ona gitmeyeceğim. fakate rtesi gün yine esaslı bir sebeple ve nasıl olduğunu anlayamadan kendimi onun yanında buluyorum.
--spoiler--