Her fantazi metninin zorunlu sonu, eve dönmektir.
Le Guin'in 'Esas Yolculuk' dediği şey yani.
Ancak dönülen ev, hiçbir zaman sorunsuz, rahat bir 'yuva' olmaz.
Fantazi kahramanı yolculuğa 'ev'deki bir huzursuzluğu gidermek için çıkar;
gündelik yaşamında bir altüst oluş vardır. Bu huzursuzluk,
psikanaliz ile kurduğumuz paralellik bağlamında, semptomlara denk düşer.
Fantastik yolculuğun kendisi ise bu semptomların 'altında yatan'
bilinçdışı malzemenin araştırılması, serbest çağrışımlar,
rüya çözümlemeleri ve bir araya getirilmeye çalışılan bölük pörçük anılardır.
Bu yolculukta her ne olursa olsun, sonunda eve dönülecek ve
semptomların kendileriyle de hesaplaşılacaktır. O yüzden 'eve dönüş' teması
psikanalitik terapideki sonuçlanma aşamasının bir metaforu gibidir.
Nasıl psikanaliz süreci boyunca yaratılan iki kişilik
fantastik aktarım/karşı-aktarım evreni sonuçlanma aşamasıyla birlikte
gerçek dünyaya geri dönerek semptomların ya giderilmesi, ya da
onlarla barışılması kanalına girecekse, fantastik yolculuktan eve dönüş de,
tüm yolculuğun küçük bir modelini gündelik yaşamın evreni için
yeniden kurarak ve çözerek, hayatı yaşanılır kılar.
'Eve dönüş'ün olmadığı fantastik metin, başarısızlıkla sonuçlanmış bir
psikanalitik vaka öyküsüdür. Arthur destanında eve dönüş yoktur,
tersine yıkım, düzenin bozulması ve ölümdür sonda karşımıza çıkan.
Sondaki yıkımdan sağ salim çıkabilen Sir Perceval ise
destandaki tümüyle masum ve saf tek kişidir.
Ölüler diyarına yolculuğu gerçekleştiren tek kişi de odur zaten.
Ama onun da eve dönüp dönemediğini, döndüyse bunun
nasıl bir ev olduğunu bilemeyiz. Yüzüklerin Efendisi'nde Hobbitler
fantastik yolculuklarının derslerini Hobbitköy'e uyguladıklarında,
yalnızca Saruman'la Solucandil'i alt etmekle kalmazlar,
Hobbitköy'de nicedir sürüp gitmekte olan hobbitler arası
önemli-önemsiz sorunları, semptomları da
yeni bir düzende içererek huzuru sağlarlar.*