ben senin için tahta bir oyuncaktan ibarettim sadece. canın sıkıldığında duvara çarptın, kırdın. her özlediğinde oynamayı, yapıştırdın, onardın. tekrar oynayabilmenin heycanını yaşadın hep. sonra tekrar sıkıldın... ama bu defa duvara değil ateşe atmıştın oyuncağını. geriye kalan tek şey külleriydi.
sen küçük bir kız çocuğuydun oynamayı bilmeyen.
ben ise aptal bir saftım hep inanmak isteyen.
sonuç ise ne hüsran ne kırgınlık. geri de sadece kızgınlık ve tekrar oyuncak olmamaya and içmişlik...