her şeyin bir ilki vardır da, bunun 6 yaşında olmaması gerekiyormuş. nereden bileyim!
1 yaşında gemiyle gittiğimiz Kıbrıs'tan, okula türkiye'de başlamak amacıyla ankara'ya göç ediyoruz. mutluyum! heyecanlıyım! ne de olsa keyifli bir yolculuk beni bekliyor. daha sonra o dev uçağı görüyorum. hafif bir pervane sesi geliyor kulağıma. hemen geriliyorum tabi. "yandın" diyorum kendi kendime. gözüm korkuyor. babama bakıyorum. aslan babam ya; gıkı bile çıkmıyor. işte hayatımın idolü ya. hiç korkmaz böyle şeylerden. üstünde merdiven olan araç uçağa yaklaşıyor. biz de biniyoruz. yerimize oturduktan sonra, biraz zaman geçiyor ve acil durumlar için olduğu söylenen bazı şeyler anlatılıyor. nasıl acil durum ya? otobüse bindiğimizde neden "bakın kaza yaparsak söyle yapın, böyle yapın" diye bir şeyler anlatılmıyor? bu beni daha da korkutuyor. babama bakıyorum. aslan babam hiç tepkisiz. işte benim idolüm. derken kemerler bağlanıyor. uçak önce araba misali pistte ilerliyor. kalkış yapacağı o uzun pist yoluna çıkıyor. yavaş yavaş hızlanıyor. benim gözler mesut özil misali açılıyor. "hayır ya bu kadar hızlı olamaz". iyice hızını aldıktan sonra havalanıyor. aman allahım o kafamın üstündeki basınç nedir öyle. sanki akrep nalan oturdu kafamın üstüne. hostes abla ağzını açık tut diyor. timsah misali devam ediyorum yolculuğa. basıncı alıyormuş bu şekil. babama bakıyorum. kendi halinde dünya umurunda değil. aslan babam benim. birde ani sarsılmalar yok mu; içeri doğru sıçmak neymiş öğreniyorsun. garip bir ses gelince, tilki kesiliyorum. "normal mi bu normal mi normal mi?" sanki uçak düştü düşecek. her sarsıntı da besmele çekiyor aslan babam. bu durumda dahi ibadet ediyor. şu hava boşlukları yok mu? insanı iyice tedirgin ediyor. babama bakıyorum. yumruklarını sıkmış, koltuğa sıkı sıkı yapışmış, hıng hıng diye sesler çıkarıyor. rengi kıpkırmızı olmuş, belli ki beni korkutan uçağa sinirleniyor. aslan babam. idolüm ya!