Gülümsemenin kahkahaya dönüşmesidir yaşamak.. Kahkahadır insanın içindeki mutluluğu dışa yansıtması ve yansımadır huzuru ölümsüz kılan anda yaşananlar. Kimi zaman bu mutluluk, beş para etmez ama büyük değer taşıyan kağıt üzerindedir (fotoğraf), kimi zaman mutluluğu sağlayan kişiden gelen mektup da, kimi zamansa eski bir aşk filminde..
1980lerin Türkiyesinde yaşanan aşklara özeniyorum ben.. O zamanlarda yaşanan ölümüne sevgileri işledim felsefeme.. Maddiyatın, sevgi üzerine prim yapmadığı ve yapamayacağı bir hayatta yaşama gayesiyle.. O zamanların saf ve naif duygularıyla yaşanan aşkları konu alan filmleri, televizyonun karşısına geçtiğimiz kimi anlarda görüyoruz.
Annelerimizin burnunu çekip, hıçkırıklarla ağladığı anları hatırlıyor kimimiz.. Ne oluyor yaa; deyip de annemizin bulunduğu odaya gidip elindeki kitaba kilitlenmiş annemizin ne okuduğuna baktığımızda yüzümüzdeki gülümsemenin oluşmadığını kim söyleyebilir ki; Kemalettin Tuğcu romanlarının dayanılmaz hafifliği annenin ağlayan gözlerinde.
Eski ahşap evin tek odasına doluşmuş 8 çocuk,anne ve babanın izledikleri ;Hayallerim, aşkım ve sen; filminin verdiği hüznün ve mutluluğun yaşandığı yerdir o oda da hissedilen gerçek hisler..
Eve tıkılıp kalınan sinir bozucu günlerde; o sıkıntıyla televizyon kanallarında aranan gerçek mutluluğu yakalamak bu kadar mı zordur. Kişinin istediği bir Ayhan Işık filmidir.. 1961li yıllarda çekilen gerçek aşk filmlerinin insan üzerinde bıraktığı nostaljiyi, kişinin derinden yaşamak istemesidir.. Küçük hanımefendi, Avare Mustafa,ilk göz ağrısı..vb. filmlerde bulmaktır kendini.
Oturup televizyon karşısına Adile Naşitin film izlerken hıçkıra hıçkıra ağlaması gibi ağlamayı istemektir.