bir çocukluk şahikası, 80'lerin sonu 90'ların başında öğrencilik yapmış her veledin rüyası, kalem taşınacak araç.. "biz eskiden neler yapardık" konulu geyiklerin en keyifli ve her defasında gündeme gelen konularından bir tanesi..
çevremdeki herkesin öyle veya böyle, keyifli veya hüzünlü bir anısı var bu otomatik kalem kutularına dair.. özenenler, sahip olup daha iyisini isteyenler, en güzellerini kullanmış ve çok eğlenmiş olanlar.. ortaokulda artık bu çocukluk sendromundan çıkıp metal kalemkutusu ve kumaş çanta kullanmasına rağmen çoğunluğun, ilkokul sıralarının en renkli ortaklarından bir tanesiydi onlar.. o küçücük, her şeyi eğlenceli hale getirmeyi başarabilen, ufacık şeylere mutlu olan çocukluğumuz için maceraydı onlar: hooop bastın kalemtraş fırladı, hoop bi daha bastın bu sefer silgi zıpladı.. çılgınca eğlenceli gelirdi bana bunun tamamı, iki ayrı kalem koyma yeri olması, hatta bazılarının daha kalın olup triplex olabilmesi.. nasıl triplex villalarda zenginler oturuyorsa, triplex kalem kutularını da onlar kullanırdı, herhalde.. bense bir devlet ilkokulunun, gayet ortahalli bir sınıfında, bunların vasat örneklerinden birine sahip olabilmiş şanslı azınlığa dahildim ve mutluydum..
aynı zamanda hayal gücü perilerinin bana gönderdiği bir hediyedi belki de otomatik kalem kutusu.. televizyon gibi, kitaplar gibi, çıkartmalar, oyuncaklar ve çeşitli objeler gibi o da, yalnız ve steril büyütülen bir apartman çocuğunun sıkıntıdan kendisine anlattığı hikayelere yardımcı olurdu.. o kutu aslında evdi, o kalemlerin silgilerin hepsi aslında canlıydılar, ruhları ve beyinleri vardı ve çok seviyorlardı beni, arkadaşımdı onlar.. küçük kalemler çocuklardı, bebeklerdi , büyüklerse yetişkin.. renkli kalemlerle, kurşun kalemler pek anlaşamıyor gibiydiler ayrıca, dolayısıyla ayrı gözlere konmaları geceleyin ben uyuduğumda kavga etmemeleri için daha uygun olurdu herhalde.. silgi yalnız bile olsa kendisine ayrılan özel yerde mutluydu, hem o biraz üşüdüğü için küçük yuvasında rahatça ısınabilirdi.. çok soğuk karlı gecelerde kağıtla sarar, öyle koyardım silgimi, yoksa gerçekten hastalanabilirdi.. aynı şeyi kalemtraş için de söylemek mümkün.. ataç koymak için de yer vardı benimkinde zaman zaman silgi ile ataçların yerlerini değiştirirdim, sıkılmasınlar diye..
çantasını hazırlamayan ama kalemkutusunu hazırlamadan uyuyamayan bir çocuktum; bu hikayeleri kendime anlatırken uyuyakalıyordum, ve elbette aydınlıkta.. sonra büyüdüm, aydınlıkta uyuma alışkanlığım bir şekilde devam etti ama sınıfsız kaynaşmış bir kitle halinde taşır oldum kalemlerimi.. ve bir gece vakti aniden aklıma üşüşüverdi, yalnızlık ve sıkıntıdan delirmemek için kafasının içinden kalemlerle konuşan çocukluğumun hikayeleri..