erkekler için değil, insanların büyük bir bölümü için sahip olamadıkları değerlidir.
her zaman 'en'in peşinde koşar insan. işte tam da bu nedendendir asla sahip olamaması.
aslında sahip olma dürtüsü yanlış olan, asla sahip olmayacağını bildiği için daima 'en'i arar insan.
daima arar, daima bulamaz;
bulmamalı.
şayet bulursa, ya tanrılığını ilan eder,
ya da artık bir 'en'i kalmadığı için intihar eder.
oysa sahip olmayı ve sahip olunmayı reddetseydi baştan,
belki anlamlı bir hayat yaşamak için adım atardı.
bir düşünün dostlarım; her şey siz sahip hissedesiniz için çalışasınız diye satılmıyor mu?
değişik kıyafetler, çeşit çeşit yiyecekler, tür tür eşyalar...
ne gerek var bu çeşitliliğe?
neden binlerce model telefon var? neden yüzlerce marka var?
tüm özelliklerin bulunduğu bir telefon yapılamaz mı?
tamam, bunlar zevke yönelik şeyler diyelim, ya ev?
neden yaşamak için bir ev satın alıyorsunuz?
oysa insanoğlu var olduğunda mağaralar zaten bizimdi. ira vermedik, satın almadık yaşamak için.
dünya bizimdi o zaman.
peki ne değişti?
sahip olunacakların çeşidi artınca, ego tatmini devreye girdi.
kıyas başladı. ürünler arasında kıyas değil, insanlar arasında kıyas. ürünler ise sadece göstergeler.
birini arayacaksanız o an; iphone'u olan ve 5110'u olan arasında ne fark var? ikisi de arayabilir, o an ihtiyacını giderebilir. ama siz insanlar; iphone'u olanı 5110'u olandan üstün kıldınız o an.
belki uçların örneği oldu ama, uçlarda anlatmak en abesi olduğu için bu örneğiverdim.
çünkü anlayın istedim insanın şu an içinde bulunduğu en uç sahiplenme dürtüsünde ne abes boğulduğunu.