burada herkes trene biner. seve seve , eşşekler gibi biner hem de. çünkü arabayla şuradan şuraya gittin mi, adamın münasip bi yerinden kan alır gibi "park parası" alırlar. verdiğin park paraları da hesap edilirse, trenle gitmek çok daha ucuza gelir.
bi de şansın yaver gitmez de kötü bi yere park edersen falan, o güzeller güzeli arabanı çekerler, 500 - 600 euro paranı alırlar. bi günde , bir anda bayılmak zorunda olduğun o parayla bir yıl - yani 365 gün - paşalar gibi trenle, otobüsle, tramvayla seyahat edersin.
herkes bilir. berlin´de, köln´de , stuttgart´da hadi almanyayı geçelim bütün büyük avrupa şehirlerinde metroyla gideceğin yere arabayla gideceğinden daha hızlı gidersin.
mesela paris´te. paris´e gittin mi, allah´ın emridir, biraz dışarı taraflarda arabayı parkeder, yapacağin her işi metroyla halledersin. yoksa paris´te arabayı çektirirsen falan, adama resmen ebesininkini gösteriyolar.
bi defa çektirirsin arabayı sonra tıpış tıpış "toplu taşıma aracına" talim edersin. bu böyledir. bunu adama s.ke s.ke öğretirler, sen de eşşek diilsen öğrenirsin.
herkes kullanır toplu taşıma aracını. öyle siemens´in böyyük müdürü, hani her gittiği yere helikopterle giden birisi falan diilsen, toplu taşıma aracını kullanırsın.
toplu taşıma araçlarını "sadece liseliler binsin" diye icat etmediklerini harikulade bir şekilde anlarsın.