marx'a göre yabancılaşma şu şekilde gerçekleşir: kapitalist adam maksimum kar elde etmeye çalışırken çalıştırdığı işçinin maaşını en düşük seviyede tutmaya çalışır ancak işçi de yaptığı işe değecek bi maaş yani daha yüksek bir maaş almak ister fakat bunu başaramaz. işçi ne kadar fazla çalışırsa, o kadar çok fakirleşmeye başlar. piyasanın serbest olması da, işçiyi köle haline getirir. işçi o kadar çok çalışır ki artık düşünemez hale gelir; sadece fiziksel olarak gelişen ancak düşünemeyen bir insan halini alır. işçinin düşünme yetisi tembelleşir, körelir; sosyal hayata kendini kapatmak zorunda kalır. tabi ki saatlerce çalışan işçi, işten sonra uyumaktan ve yemekten başka bir enerjiye sahip olamayacaktır; mental açıdan kendini geliştirebilceği şeyleri yapamaz; kitap okuyamaz, sinemaya-tiyatroya gidemez örneğin. çok fazla çocuk yapmak da kaptalistin işine gelen birşeydir ve bunu ister; der ki: ''ne kadar çok çocuk, o kadar çok işçi, o kadar az işçi ücreti'' tüm bunlar işçi sınıfının dünyaya yabancılaşmısına neden olur. bu yüzden ki marx, kapitalizmi bir dehümanizasyon sistemi olarak görmüş ve kapitalizmin insanlara sunduğu ''özgürlük'' kavramının aslında sahte bir özgürlük olduğunu savunmuştur. ona göre insanların gerçek özgürlüğe ihtiyaçları vardır ve gerçek özgürlük de ancak ''ne üretiyorsan ona sahip olmak'' ile gerçekleşebilir.