ben hayatımda bu kadar ... (noktalı yerleri siz doldurun yazımı okuduktan sonra) bir adam görmedim. bütün semt kendisini tanırdı ve yaka silkerdi. Esentepe emekli subay evlerinde ikamet ediyordu eskiden. hiç unutmuyorum o büyük depremin sabahını. anneannemlerde beşiktaştaki evlerinden koşup, esentepeye gelmişlerdi. rıdvan koral sokağın oradaki parkta toplanmıştı herkes. mahşer yeri gibiydi.
sabaha kadar orada konuşarak vakit geçirdi mahalle sakinleri. küçük sayılırdım ve olayın vehametini küçümal bir dimağ olarak bütünüyle algılayamıyordum.
dediğim gibi; sabah olmuştu ve hava epey aydınlanmıştı. milletin karnı acıkmıştı.
oradakiler bilir. parka en yakın pastahane olan bulvar'a akın etti herkes. kocaman bir kuyruk vardı caddeye kadar taşan.
derken insan irisi, her daim suratına "alayınızı skerim, hepiniz gelse nolur lan" bakışı takınan bu (bkz: çağatay koçtuğ) kılıklı herif geldi.
aman tanrım, gülse birsel bu karakteri sanki faruk peker'den ilham alarak yaratmıştı.
herneyse, kalabalığı yararak, en öne geçti ve "bana çabuk ordan şu kadar poğaça, bu kadar bilmemne ver" falan dedi.
kalabalıktan sesler yükseldi. yahu sıraya girsene be adam. burda herkes enayimi bekliyor.
ama tabii ki herkes onun ne denli zalim biri olduğunu bildiğinden ötürü, sert bir tepki kimse veremiyordu. en son adamın teki faruk pekere biraz sert bir şekilde (fakat sesi acayip yusuf yusuftu) kardeşim sıraya geçsene, biz enayimiyiz, bak burda bu kadar insan bekliyor ayıptır yahu ayıp. sanatçısın diyede bu kadar olmazki. der demez; "faruk the barbarian" karşılığını verdi.
"Bak; türkiye büyük bi deprem yaşadı, bi depremde senle yaşamayalım" dedi.
sonra artis artis aldı alacağını ve gitti.
yine o mahallede oturan, sevdiğim, saydığım bir arkadaşımın anlattığına göre; faruk kişisi; arabasıyla son sürat çarpmak üzereyken bahsi geçen arkadaşıma, yaya olarak kendini kaldırıma can havliyle atmış. (daracık sokaklarda dahi son sürat giden bir insandır kendisi) son anda kendisini kurtaran ve "abi yavaş yahu" minvalinde bir nidada bulunan arkadaşım, arabadan inen, faruk the barbarian kişisinin; "oğlum tokatlarım seni he, dikkat et yolda yürürken" lafıyla karşılaşmış. bu lafla yetinmeyen faruk koçtuğ kişisi * söylemini icraata geçirmeye yeltenirken ufaktan ufaktan, olay mahaline koşan, bahsi geçen arkadaşımın arkadaşları sayesinde kurtulmuş. ali kıran baş kesen formatında bir adamdı kendisi.
ha birde, annemin bir arkadaşının ağabeyinin arabasına (ki yaşı tahminen en ama en az 67 idi ve bu en iyimser tahmin) arabasıyla son sürat çarpacakken yine, haksız olduğu halde, arabadan inip, bağırıp çağıran ve yine üzerine yürüyen babası yaşında, kalp rahatsızlığı çeken bir adama, yusuf yusuf attırmıştı.
daha bunlar sadece benim bildiklerim. bir yeşilçam eskisi'nin girdiği unutulma bunalımını ve ego'nun ne kötü bir şey olduğunu anlattım sözlük.