canım annem;
sevgili anne;
birtanem;
özlediğim; *, *.
annem;
bugün sen gideli 11 sene oluyor. beni, bizi sensiz bırakalı.
seni çok özlüyorum, her ne kadar bunu kimselere belli etmesem de yine, senin dediğin gibi deli dolu davransam da çok çok özlüyorum. her an içimde, aklımda, gözümün önünde, burnumun direğini sızlatıyorsun.
11 yıl önce bu gün, yine bir çarşamba günüydü ben pazara gidip çilek alıp gelmiştim, sen çok sevmiştin, "tam reçellik" haftaya yine alalım bundan beraber gidelim demiştin. sonra sana aldığım t-shirtleri beğenmiştin. beraber, o, senin güzel ellerinden çıkmış, o çok güzel yapılmış, her zaman hayatımın en lezzetli olan kahvemizi içtik. hiç birimiz bilmiyordu onun birlikte içtiğimiz son kahve olduğunu.
sonra kalktık, dıoşarı çıktık, doktora gitmek üzere yola koyulduk, hiçbir şeyin yoktu ki senin. sadece boğazın ağrıyordu, onun kontrol ettirip, oradan sonra kordon'da ömerağa'da bir çay, bir kahve içip, vapur sefası yapa yapa evimize doğru yol alacaktık. bütün plan bundan ibaretti. ha bir de sen saçlarını kestirmiştin de ben beğenmemiştin, onu düzelttirmek için kuaföre gidecektik. yolda giderken nazım'la ilgili bir oyunu kaçırdığımıza üzüldük, eve dönünce ne yemek yapacağını konuştuk. sonra o kocaman hastanenin, o kocaman bahçesine girdik. sen doktor sevmiyordun dolayısıyla gitmemek için direniyordun. bahçede biraz oturduktan sonra 14.15 randevusu için, hastane ana binasına doğru yürüdük ve sen girmek istemiyordun hiç. her neyse dekanlığın oldupu bölümden girdik önümüzde upuzun bir koridor ve sağda danışma vardı. danışmadaki kadına bülent bey'in odasını sorup, koridordan astaneye girip asansörle 3. kata çıkacağımızı öğrendik ve ilerlemeye başladık. sonra birden miden bulandı senin. ayatta yapmazsın, ama bir çöp kutusuna kusmaya kalkıştın. o sırada ben senin saçını düzeltiyordum. son kez kızdın bana sinirle "bırak bırak bıraak" dedin. adımlarımız hızlanmış ama o koridor daha da uzamıştı sanki ucu bucağı yok gibiydi. nasıl olduysa o uçsuz koridor bitti ve kendimizi hastanenin göbeğinde bir yerde bulduk. belki 150 tane doktor vardı ortalıkta salınan. ama hiç biri ilgilenmiyordu. hepsi acile götürün diyordu ki acil dedikleri yer cehennemin dibinde hatta, anasının amındaydı * o sırada oradaki hasta ya da yakınları artık kimlerdi bilmiyorum su verdiler, senin basından asağı sular döktüler. doktorun birini kolundan tutup "benim için geldik annem fenalaştı" diyerek yalan söyledim. o zaman ilgilendi ancak. sen titriyordun. seni uzanır, oturur gibi bir pozisyona getirdikten sonra, galiba biraz da o esnada edilebilecek kadar acil muayene ve müdale ettikten sonra bana dönerek, "annenin ellerini sıkı sıkı tut, ben sedye bulup geliyorum" dedi. başımızda insanlar vardı, ve karşıdaki sedyede ayağı kırık oturan, gayet sağlıklı görünen bir adam. ama kalkmadı o siktiğimin sedyesinden. alın bunu demedi. gözlerimle o doktoru da kaçmasın diye takip ederken, karşıdan iki kız, iki erkek muhtemelen intörn olan, ağızlarında sakızlarıyla ortada salınan 4 doktor gördüm. bağırdım, yanımızdaki insanlara "şunlara seslenin" dedim. onlar koşup gelirken, ellerin ellerimdeydi, gözlerin yukarı doğru bakıyordu. tam o sırada ellerinin ucundan ellerime ve ayak ucuma kadar bir elektrik, bir enerji yayıldı. o sırada gittin sen. ben, "gitti" diyerek bıraktım ellerini.sonra o, 4 intörn geldi, yere yatırıp kalp masajı yaptılar, o bilmem kaç dakika olan sürede bulunamayan sikik sedye bulundu geldi. ve seni acile götürdüler. ardından "götürmeyin" diye seslendim "götürmeyin gitti zaten" sonra sözde beni saknleştirmek için yok gitmedi filan dendi. ali'yi aradım,"hastaneye gel, annem fenalaştı" dedim. nasıl sakinse artık sesim, " ahahha korktu de mi dr.dan" deyip, yola çıakağını söyledi. geleceği yer zaten 15 dakikalık mesafedeydi. başkalarına da haber verdim. sonra ali geldi, allahtan yanında sevdiği, ona destek olabilecek insanlar da, sanki kendilerine malum olmuş gibi o'nu yalnız bırakmayarak gelmişlerdi. geldiğinde sakindi ve nerede olduunu görüp göremeyeeğin sordu. "aliciğim, belki bir daha hiç göremeyiz" dedim. ellerinden tutarak. diğerlerinden destek. sonra doktor çıktı ve senin gittiğini söyledi. nasıl oldu bilmiyorum ama o sırada bütün arkadaşlarımız, amcamlar, tanıdık doktorlar, senin arkadaşların filan hastaneye doluşmuşlardı. ama sen yoktun ve göremedin yalnız bırakılmadığımızı. çok boktan bir gündü. belki de daha sonraki iğrenç günlerin en beteri ve başlangıcıydı. seni orada bırakarak döndük. işte o gün bu günden tam 11 yıl önceydi.
ertesi gün seni yıkadım, seninle vedalaştım, öptüm, kokladım.
11 sene sensiz, senin yaptığın yemekler, kahveler, seni sadece saati sormak için odamın kapısına çağırmalar olmadan geçti. balkoni bahçedeki akşam sefaları, o çok sevdiğin yasemin öksüz kaldı senden sonra. hatta o yaseminin üzerine beton bile döktüler de kendine yol bulup yeniden çıktı bilyor musun. kuşlar bir müddet daha geldiler kahvaltı saatlerinde balkona, sonra onlar da bıraktılar gelmeyi. gderek ıssızlaştı senden sonra o evi o balkon, o sokak, o şehir.
senden bir kaç sene sonra teyzem de gitti beni bırakıp. hepten kahve içmez oldum artık. ne çok seviyormuşsunuz anneannem, sen ve teyzem diğer tarafı ki böyle hepiniz en ani şekliyle gitmelerin, bırakıp gdiverdiniz bizi. bazen çok kızıyorum böyle yaptığınız için. sesini çok özlüyorum. gel kahve yap deyişini, seninle kavgalarımızı bile çok özlüyorum. yapayalnızım. sadece ali var. canım benim o. çok korkuyorum ona birşey olmasından. insanın ailesinden kimsenin olmamamsı n3den bilmem bu 11. yılda çok daha fazla dokundu yüreğime. evet biliyorum ali var. alği benim canım. ali her şeyim. ama sen. ama sen neden yoksun neden gittin. hepimiz için çok erkendi. senin için, bizim için. sizlere kavuşmak için bir yandan acele etsem de bir yandan gözüm kesmiyor, hiç olmazsa benim kadar sevseydin hayatı, yaşamayı.. belki o zaman daha uzun beraber vakite geçirebilirdik.
madii durumumuz bir takım üzücü fakat sonuçları sevindirici olaylardan sonra düzeldi allaha şükür. bu rahatlıkta olmadığın için, bu rahatlığı sana yaşatamadığımmız için çok üzülüyorum.
hala o şarkının, sen gitmeden bir gece önce baykuşların şehre üşüşüp, ötüştükleri gece, neden dilime dolandığını, neden ben balkonda oturmuş sen uyurken kanapye uzanmış bir şekilde, bu gece son gecemiz, acı günler yakında kısmına geldiğimde dönüp de sana baktığımı ve gözlerimin dolduğunu bilmiyorum. sanırım bazen anlam veremediğimiz şeyler ilerisi için mesajlarla dolu oluyor hayatımızda. artık hiç bir şekiğğlde dilime dolanmasına izin vermiyorum o şarkının ve fellik felik kaçıyorum çaldığı yerden.
sen gittikten sonra pek ağlamadım, ali için güçlü olmam gerkiyordu. ona göstermemem gerekiyordu gözyaşlarımı. ben bırakırsam o daha çok bırakırdı. ve zaten o da benim gibi düşünerek hiç göstermedi gözyaşlarını bana. böyle böyle birbirimizden saklanarak, saklayarak akıttık hep içimize. şimdi 11 sene sonra hıçkıra hıçkıra ğalıyorum sana bunları yazarken. sabah sabah rüyamdan senin sesinle uyandığımdan beri. lütfen daha sık gel, daha sık seslen bana.
seni üzdüğüm, seni sıktığım her saniye için affet beni. seninle vedalaşabildiğim içn mutluyum sadece. seni çok sevdiğimi biliyorundur umarım. ve affetmişsindir beni. anneannemi ve teyzemi çok çok öp. sarılabilyorsanız orada benim için birbirinze sarılın. sizi hissetmeyi çok özledim.
şimdilik hoşça kal. sevgiyle...
not: sen mektup yazılmasını sevmezsin bilirim. birilerinin eline geçer kullanırlar diye. ama sana başka bir ulaşma metodu bulamadım bunun için de affet beni. seni çok seven kızın.