bu yazım hiçbir siyasi öge içermemektedir. ne mhp'ye bir laf sokma derdim vardır ne başka bir şey.
öyle ki, bu postmodern ülkücüler aksine gerçek ülkücü hareketin tersine davranışlar sergilerler.
yaşadığım bir olayı anlatayım,
her sınav haftası bu kredi kurtlar kurumu'nda mehter marşı sesleri duyulur, bu mehter marşı sınav haftası haricinde asla duyulmaz.
ben ilk başlarda kötü niyet aramıyordum ancak bunu arkadaşlarım arasında dile getirince onlar da bunun farkına varmışlar ancak ses çıkartmamışlar. bu postmodern ülkücü arkadaşlarımızın amacı nedir bilmiyorum.
aynı sınav haftasında, ben sandalyeme oturmuş ezber yapıyor iken, yurtça tanınan bir ülkücü arkadaş odamıza geldi ve benden sigarasını yakmak için çakmak istedi. ben sigara kullanmadığımdan dolayı çakmakta yoktu. o sırada ikimiz arasında bir muhabbet oluştu.
adam hemşehrim çıktı. öyleydi böyleydi derken beni reislerinin bulunduğu odasına çağırdı. ben de sınava çalıştığımı söyledim ancak 15 dakikadan bir şey olmaz dedi kabul etmek zorunda kaldım. yok yok göt korkusu değil, ısrar üzerine ayıp olmasın diye.
böylece odalarına girmiş bulundum. duvarda kocaman bir alparslan türkeş posteri. kitaplıklarda kuran'ı kerim'ler. türklük içeren farklı kitaplar.
çay getirdiler, içtim. lokum getirdiler, yedim.*
onlar siyaset konuştu ben mal mal dinledim.
o sırada ezan okundu, ben biraz doğruldum, ezan'a saygıdan dolayı. aynı davranışı onlardan da bekledim. ancak yan tarafta yatış pozisyonunda bulunan bir kaç postmodern ülkücü arkadaş kılını bile kıpırdatmadı ve yan gelip yatmaya devam etti. ben tam bunları içimden düşünürken ağızlarından da küfür hiç eksik olmadı, ezan boyunca. ülkücü dediğin adam beş vakit namaz kılar benim bildiğim. ama postmodern ülkücü arkadaşlarımız, karı-kız kavgalarıyla uğraşmaktan fırsat bulamamış anlaşılan.
ardından konu saçlarıma geldi. saçlarım uzundur. saçlarımı kazım koyuncu'ya benzettiler. neyse ki adamın öldüklerini biliyorlarmış. kazım bize ters dedi reis, biliyormuş sol görüşlü olduğunu. bana sordular sen sever misin kazım koyuncu'yu dinler misin şarkılarını dediler. hemşehrim olan bir genci niye sevmeyeyim dedim. reis ters baktı. konu saçlarım üzerinden devam etti. başbuğ* ile barış manço arasındaki muhabbeti bilir misin diye sordu bana reis. yok dedim.
anlattı o da. bir gün türkeş, manço'yu aramış, manço'nun da ülkücü olduğunu sezmiş türkeş, ancak saçlarının öyle olmasının yakışıksız olduğu iletmiş manço'ya. manço da cevap vermiş, hiç yelesiz bozkurt olur mu başkanım, demiş. bunu anlattılar ve hooeyy diyerek gurulandılar ve güldüler. ben de güldüm!
ardından bunlar yine kendi aralarında konuştular falan. o sırada içeri temizlikçi girdi ve reise reis dedi. evet. temizlik görevlileri de tezgahın farkında. temizliğe ilk olarak reisin odalarından başladıklarını bana anlatmışlardı da inanmamıştım. bunun gerçekliğini reisin ağzından da duydum o günlerde.
yani sizin anlayacağınız, her hangi bir üniversiteyi kazanan bir gencimiz, özel yurda para vermeye gücü olmadığında veya eve çıkacak durumu olmadığında devlet yurduna gitmekten başka çaresi yoktur. ancak bu yurtların da böyle siyasi bir sorunu vardır.
başlığı ben açacaktım, benim yerime bir başkası düşünmüş. iyi de etmiş.