rüyasında simurg olan, ama simurg'a yolun hiçbir şey olmadığını, kandırıldığını söyleyen; dergahtan kovulmasını sağlayan şeyh'ten daha samimi ve içten olan; dahası daha özgür olan hem de bitkilerin nefes alışına kadar düşünebilecek duyarlı bir benliğe sahip olan makbüllerin içinde deli ama aslında uyumsuz bir ruhun, hayatının sıradan bir gününün absürdün en güzel tonunda bize otuz kuşla, dondurmayla, tarkovski'nin ayna'sıyla, narcissus'un sudaki yansımasıyla, amok dercesinde saldırgan, lahım gibi kirli, kokuşmuş dünyadan hayat kadar ölümün güzelliğinin, kralların değersizliğinin anlamsızlığıyla bizi saran; sonra da derbeder abdalın şarabını kutsal bulacak kadar onun özgürlüğüne öykünmemizi sağlayan pek özel hikaye.
öyküye hayran kalmamak elde değil. hatta kahramanımız şerefine şarap açıp, onunla karşılıklı tüm bu muhteşemliği yudumlamak en güzeli.
bir de ingeborg bachmann'ın malina'sından yol ve pişmanlık üstüne malina'nın söylediği; şu cümleleri de şarapla birlikte içtik mi; ruhumuz en afilli uçuşunu gerçekleştirecektir kesin:
--spoiler--
yol, hiçbir şeye yaramaz, herkes için vardır sadece, ama herkesin o yoldan gitme zorunluluğu yoktur. fakat insan günün birinde bir değişim yapmak, yeniden bulunan ben ile artık eski ben olamayacak, gelecekteki ben arasında gidip gelebilmek zorundadır. çaba harcamaksızın, hasta olmaksızın, pişmanlık duymaksızın.