"kadınlar kötüdür
cadılar da kötüdür
o halde kadınlar cadıdır"
Aristoteles mantığı olan klasik mantıkla bakalım inceleyelim bu doğru mu: aristoteles mantığında önermeler ya tümel[bütün] ya da tikel[bazı] olarak ele alınır. tekil olanlar da her zaman olmamak kaydıyla tümel olarak ele alınır. bununla birlikte "bağlam" ile birlikte bir önermenin tümel ya da tikel olabileceği de değişkendir. çok uzatmıyorum, önce yukarıdaki önermeyi düzenleyip sembolik formda ifade edeceğim:
"bütün kadınlar(a) kötü şeylerdir(b)
bütün cadılar[c] kötü şeylerdir[b]"
----------------------
o halde, bütün kadınlar[a] cadıdır[c].
sembolik form:
kadınlar=a
kötü şeyler=b
cadı:c
bütün "a"lar "b"dir.
bütün "c"ler "b"dir.
----------------------
o halde, bütün "a"lar "c"dir.
Aksiyomlar üzerinden bunun yanlış olduğunu göstereyim; burada orta terim "b"dir. 6 aksiyomdan biri de "orta terim"in mutlaka en az bir öncülde dağıtılması gerektiğini söyler. yukarıda barbara olarak da ifade edebileceğimiz syllogism[tasım] aristoteles mantığına göre yanlıştır. ona bok atmadan önce yaptığınız "tasım"ın doğru mu yanlış mı olduğuna bakarsanız en azından suçlamalarınız tutarsız olmaz. Kadınlar konusu ise ayriyeten deşilmesi gereken bir konu ona da başka entryde girilecek.
Bir başka entry'de ise;
#2313862
"platon'un arkadaşı ve öğrencisi, bilim adamı, biyolog, mantık biliminin babası, deneyci ve gerçekçi düşünür."
Öncelikle felsefe tarihçilerinin yaptıkları klasik bir hata vardır; Aristoteles'i deneyci ya da rasyonalist kabul etmek gibi. bu arada bu ikisinin de birbirine tam anlamıyla olmasa da karşıt kavramlar olduğunu belirtmek gerekir. Öncelikle Aristoteles'e deneycilik payesi bilgi kuramından hareketle verilmiştir. Aristoteles nikhomakhos'a etik'te duyumsama olmazsa düşünce olmayacağından bahseder. Bilgi kuramı ise kabaca şu şekilde ifade edilebilir;
aisthesis[duyumsama]--mneme[hatırlama]--enpeiria[deney, deneme]-epagoge[tümevarım olarak da çevrilebilir aslı ise genelevarımdır]-syllogismos[tasım]..
şimdi ilk evvela bir nesneyi duyumsarız, daha sonra duyumsadığımız nesneyi logosumuza taşırız. yani duyumsadıklarımızı hatırlarız. o hatırladıkalarımızdan hareketle deneyimleriz. mesela bir kişiye iyi gelen ilaç bir başkasına da iyi geliyorsa bundan bir sonuç çıkartırız. genele varırız. bu aşama aslında tekil olarak algılanan nesnenin tümel olarak bilince taşınılması aşamasıdır. daha sonra "nous"[us] ile ilkeleri görürüz, ilkeler olarak bahsettiğimiz şey arkhe olarak da adlandırabileceğimiz "axioma[aksiyom]"lardır. Mesela;
All s is p
All m is s
----------
all m is p
burada arkhe orta terim olarak adlandıracağımız "s"tir. "nous[us]" bunu görür. dikkat ederseniz bu sürecin başlangıcı duyumsama ile olur hatırlama ve deneyim ile devam ederek, belli bir noktadan sonra kavramsal yani zihinsel sürece geçilir. bu anlamda bakıldığında aristoteles ne bir rasyonalist ne de bir deneycidir. deneyci değildir; deney sonuçlarına karşı deneyciler gibi sarsılmaz bir inancı yoktur. arkhelerin görüldüğü her aşama da, arkheler sürekli sınanır ve sorgulanır. bu 20.yy anlamındaki deneyci anlayışa oldukça terstir. çünkü 20.yy tarzı deneycilikte aksiyomlar değişmez bir şey olarak algılanmıştır. Rasyonalist de olamaz. bilgilerin kaynağı duyumsamadır. bu minvalde felsefe tarihçilerin düştüğü hataya düşmeyip aristoteles'in ne olduğuna okuyup-daha doğrusu metinlerinden yola çıkarak kendimiz bir bakış açısı geliştirmeliyiz. keza filozofları şablonlaştırmak oldukça kolay olandır. bunu bilhassa türkçe kitaplarda aristoteles'i yunancadan değil de alternatif dillerden okuyup da türkçe'ye çevirenlerde görmekteyiz. fakat, işin ilginç yanı K.Popper da belki bilerek belki bilmeden işin bu yönünü görmeyip "nous aşaması"nı mistik bir aşama olarak algılayıp, arkhelerin de değişmeyen şeyler olduklarını kabul etmiştir ve aristoteles'in bilgi kuramı ile elde ettiği epistemeden belli bir şey anlayıp "yanlışlanamaz" olarak nitelendirmiştir. SOnrası Aristotles'in üzerinden "doğrucu davut"[mantıkçı pozitivistlerin]ların eleştirilmesidir
şimdi bu entry'ye ne demeliyim bilmiyorum. Aristoteles'in platon eleştrilerine dair yapılan yorumlara kısmen katılmakla birlikte, Aristoteles'in bazen Platon'u belli biçimde anladığı inkar edilemez. hakikaten hiç platon'un kastetmediği şeyleri çıkarmaktadır. bir başka nokta, "Aristoteles"in ya da platon'uun statükocu şeklinde vurgulanması var ve aristoteles'i yorumlarken "burjuva toplumu" ve "orta sınıf" gibi tanımalalar var. bu yorumların marksist bir bakış açısı ile yapıldığı aşikar. Tabi ki bunu da irdelemek gerekir. genellikle eleştriler içeriksiz yapılıyor. yani aristoteles'in ya da platon'un devletini bilmeden ya da yanlış açıklanarak gidiyor. Misal platon devleti üç bölüme ayırır. yöneticiler, askerler ve el işçileri. yöneticiler kısmını ise ruhun ilgili kısmı ile bağlantılandırır yani akıl tarafıyla, onların erdemi de "bilgelik"tir. akıl kısmının duygular ve akıldan bağımsız kısmı yönetmesi gerekmektedir. askerlerin erdemi ise "yiğitlik"tir. El işçilerinin erdemi ise "ölçülülük"tür. aslında ölçülülük hepsinin kendi erdemleri yanındaki ek olarak ortak erdemidir. Platon Politeia'da filozofların yönetici olması gerektiğini söyler bu nedenle bu yönetimi de aristokrasi şeklinde tanımlar. aristokrasi burada bir soylunun yönetimi değildir. aristo yunanca en iyi anlamına gelir. burada soya dair bir vurgu yoktur, bir başka nokta statüko ile hiç bağlantısı olmayan da budur; platon yöneticiler için eğitim sürecinde şu şekilde bir benzetme yapar, mayası altından, bronzdan ve tunçtan olanlar diye. bununla beraber burada altınlık, bronzluk ya da tunçluk o kişlerin yeteneklerinden gelir. yani eğer el işçisinin çocuğu iseniz bile yetenekliyseniz yönetici sınıfına yükselirsiniz. adaleti sağlayan da "her sınıfın üzerine düşen görevi yapması"dır. burada sınıflar arası bir geçiş sözkonusudur. bazılarının dediği gibi "kapalı toplum" söz konusu değildir. bununla birlikte sınıflar arası uyum adaleti sağlamada hayati önemededir. bu aynı zamanda ruhun bölümleri arasındaki uyum ile karşılaştırılır. her ikisinin bölümleri arasında uyum olmalıdır.
bir başka entry;
#9055715
"kökü hala kazınamamış olan, tüm semavi dinlerin bakış açısını yansıtan skolastik düşüncenin önderlerinden. bence hiç doğmamalıydı. varlığı hata olan insanlardandır. ayrıca mesele yunanistan'ın serin dağlarına çıkıp refah ortamı içinde felsefe yapmak değil savaş ortamında, ateşin en kızgın yerinde felsefe yapmaktır."
Skolastik düşüncenin önderlerinden şeklinde bir suçlama var. bence aristoteles'e yapılacak en büyük suçlama bu. bu da aristoteles'i ve onun düşüncesi üzerinden yapılanların ne kadar çarpıtıldığını bilmemekten kaynaklanan yanlış bir bilgi. öncelikle aristoteles'in ortaçağda fiziğinin incelenip de kilise ideolojisi ile hiç de uyuşmayan bir metin olduğu anlaşıldığında kilise fizik kitabını yasaklamıştır. hatta hatta yer yer onu deforme etmiştir. filologlar yüzyılarca uğraşıp bu metinleri temizlemeye çalışmaktadırlar. aristoteles'in aslında savunduğu şeyler açısından kilise ideolojisi ile hiçbir alakası yoktur. ama siz metni deforme ederek istediğiniz şekilde yorumlarsınız. mesela evren dizgesini ele alalım. ay-altı düya ve ay-üstü dünya olmak üzere ele alınıyor. ay altı dünya 4 ana elementten oluşuyor. ateş, su, toprak ve hava. ay altındaki tüm maddelerin yapısı bu elementlerden oluşmakta. ay-üstündekiler ise devinimleri bir yerde başlayıp biten cisimler değil, yani bu gök cisimleri değişip devinmeyen cisimler. değişip devinmedikleri için mükemmel devinimi sağlayan cisimler. bundan dolayı ortaçağda bunlara belirli tanrılıklar atfediliyor. kilise ise tanrının yer yüzündeki temsilcisi olarak kabul ediyor kendini. Plotinos'un dizgesi aristoteles evreni üzerine oturtuluyor. işin bir başka noktası ise aristoteles evreni sınırlı ama sonsuz bir evren. ay-üstü bölümün yapısını oluşturan şeye "aither" adı veriliyor. aither sonsuz ama evrenin kendisi sınırlı, çünkü bitiminde çakılı yıldızlar var. fakat kilise ideolojisine hiç uyan bir şey değil bu. bundan dolayı aristoteles'in doğmasına lanet etmek yerine lanet ettiğiniz şeyi okursanız belki lanet etmek yerine kendisinin mantık, felsefe ve bilimde yaptıklarından mütevellit takdir edersiniz. çünkü bu tip suçlama, tanrıdan nefret edip tanrı yarattı diye bir insandan nefret etmek gibi bir şeydir.
cümlenin ikinci bölümüne ise şu tip bir eleştiri yapılabilir; "savaş ortamında felsefe yapmak", aslında bu tartışılabilecek bir şey. ben en azından seneca'dan mütevellit bu cevabı vermek istiyorum. seneca'ya göre durumlar kötüye gittiğinde filozofun görevi bir kenara çekilmektir. bu doğru bir tutum olmayabilir ama bu kenara çekilme bir nevi pasif bir direniştir. platon'un filozof kralının da bu noktada yozlaşıp kendini kaybedeceği aşikardır. keza platon'un politeia'da bununla ilgili ciddi analizleri var.
#10602008
"-maddi neden
-fail neden
-formel neden
-gayeci(teolojik) neden"
burada gayeci neden yazılıp da teolojik olarak parantez içinde belirtilen kelime yanlış olarak ifade edilmiştir. teolojik dediğinizde iş değişir. bu teleolojik olacaktır. teleolojik demek de amaç ile bağlantılı olan bir şeydir. aristoteles'in isminde de görüyoruz. aristo-telos[en iyi amaç]. bir başka nokta aristoteles'de 4 neden yoktur, sadece aristoteles 4 nedenden bahsetmiştir. zaten bu nedenlerin çoğu presokratikler tarafından ele alınmıştır. kendisi metafizik 1.kitapta bunlardan bahseder. bir başka nokta fail neden, formel neden gibi tanımalamlar; aslında metafizik yapıtının fransızca üzerinden çevrilmiş[ahmet arslan'ın çevirisini kastediyorum çünkü başka türkçe çeviri yok-bu da yunanca değil fransızca üzerinden yapılmıştır]tir. bu çeşit çeviri aristoteles'in latinize edilmiş bir çevirisidir. ortaçağdan bir çok iz taşımaktadır. misal ousia[fransızca substance-türkçesi ise töz] töz olarak çevrilmiştir fakat töz kelimesi ile anlaşılandan farklı bir anlam arz eder. daha doğrusu substance dediğinizde iş değişir. bu nedenle ingilizce ya da almancadaki alternatif çeviriler bu noktada oldukça yardımcıdır. misal joe sachs'ın metafizik çevirisi oldukça iyi iş görür. zaten anlayamadığım nokta da bu. neden fransızca üzerinden ya da ingilizce üzerinden çeviriyoruz da asıl metinlere gitmiyoruz? insanlar hegel'i kojeve yorumu üzerinden ya da aristoteles'i x yorumcusu üzerinden okuyup fransız felsefesinin yorumcusu olmak yerine asıl metinlerin yorumcusu olmayı her zaman tercih etmeleri gerektiğini düşünüyorum.