bilgi edinmekten öte sorgulamak isteyenler için talat parman'ın cogito(49.sayı)'daki
'bugün psikanalizi tartışmak' adlı yazısından bir alıntı:
Neden hâlâ psikanaliz?
Ortaya çıkışının üzerinden yüzyıldan fazla bir süre geçmişken,
insan bilimlerinin bir parçası olmak savındaki psikanalizin
neler getirdiğini tartışmak sürekli gündemde olan bir konudur.
Bu tartışmayı psikanalizin geçersiz olduğu, artık modası geçtiği,
Freud'dan beri köprülerin altından çok sular aktığı şeklinde sürdürenler
sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Haftalık haber dergilerinin yılda bir kez
'psikanaliz bitti', 'Freud yanıldı' ve benzeri kapak konularıyla çıkması
batı ülkelerinde basın gelenekleri arasına girmiştir.
Yayıncıların bu konunun satış grafiğini olumlu etkilemiş olduğunu düşünmeleri
elbette onlar açısından ticari bir öngörüşlülüktür.
Ancak biz burada bunun nedenlerini sorgulamalıyız.
Psikanalizi, kimilerine göre geçersizliği kanıtlamış olduğu halde
neden hâlâ tartışıyoruz? Neden çoktan tarihin tozlu sayfalarına gömülmedi?
Psikanalizin doğuşunun üzerinden yüzyıldan fazla zaman geçmesi
onun üzerine yapılan tartışmaların yoğunluğunu neden azaltmadı? Evet neden?
Bu sorulara yanıtı öncelikle psikanalizin tanımlarında arayabiliriz.
Sigmund Freud 1922'de psikanalize 3 tanımı birden uygun görmüştür.
1. tanıma göre,
psikanaliz başka türlü araştırılamayan ruhsal süreçleri araştırmakta
ve ortaya çıkarmakta kullanılan yolun adıdır.
2. tanım,
psikanalizin ruhsal hastalıkların tedavisinde
kullanılan bir yöntem olduğunu vurgular.
Son olarak da 3. tanım,
insan ruhsallığı üzerinde bu yöntemle elde edilen bulguların
birikimiyle oluşan yeni bir bilimsel disiplindir.
Bu üçünün iç içe geçen ve birbirini tamamlayan tanımlar olarak
ele alınması psikanalizin yüzyıldır neden gündemde olduğunu açıklar.
Sigmund Freud psikanalizi bir araştırma yolu olarak tanımlarken,
yeni bir tekniğe de gönderme yapmaktadır. Serbest çağrışım teknik anlamda
Freud'un en büyük buluşudur. Onun tarafından psikanalizin
temel kuralı olarak tanımlanan 'serbest çağrışım'
bilinçdışının keşfinin yolunu açmıştır.
Freud, tekniğini aktarım ve dirençlerin yorumuyla mükemmelleştirir ve
ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek
yeni bir yöntem olarak biçimlendirir. Önce ruhsal süreçleri araştırmak için
bir yol, sonra ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılan
bir yöntem geliştiren Freud bunlarla yetinmeyerek,
buluşunu insan bilimlerini tamamlayan bir
bilim olarak görmek istediğini de belirtmiştir.
Psikanalizin tüm gücünü bu üçlü yapısından aldığını söyleyebiliriz.
Psikanaliz araştırma yolu, tedavi yöntemi ve insan bilimleri ailesinin
üyesi olarak insan üzerine çalışmanın en önemli seçeneklerinden
biri haline gelmiştir. Böylece söz konusu üç alandan da
kendini besleyebilmiş ve aynı zamanda bu alanları da beslemiştir.
Freud'dan sonra psikoloji önemli ilerlemeler kaydetmiş
ve onun geliştirdiği araştırma yolu ve tedavi tekniğinden esinlenen çeşitli
ruhsal tedavi yöntemleri ortaya atılmıştır.
insan ruhsallığının yapısı ve oluşumu üzerine ortaya attıklarıyla
insan bilimlerinin çehresini değiştirmiştir.
Freud'un hekim olduğunu ve psikanalizi önce hastalarının
ruhsal sorunlarına çözüm bulmak için geliştirdiğini biliyoruz.
Ancak Freud tıbbi sınırlarla yetinmemiş ve buluşunun insani
tüm yaşam ve yaratım alanlarının anlamlandırılmasında
kullanılabileceğini düşünmüştür. insanın üretiminin
hemen her alanını sorgulamış, yorumlamış ve katkılarda bulunmuştur.
Bu sorgulamadan ve yorumlardan sıradan insan da payını almış,
öte yandan yalnızca ruhsal hastalıkları değil normali de sorgulayarak
insanı tümüyle kucaklamaya çalışmıştır. Bu geniş yelpaze psikanalizi
günümüz kültürünün bir parçası haline getirmiştir.