adamın yediği naneyi duyunca o adam hakkında başka soru sormadım. çünkü korkmaya başladım "acaba yediğim hangi bok yüzünden azap çekecektim?" daha vücudumun olmadığı gerçeği aklıma yatmamıştı, birde azap meselesi çıktı iyi mi...
koridorda ilerlerken insanların değişik hallerini görüyorduk. bazısı su, bazısı hava, bazısı kıyafet. kendimi düşünmekten onlara acıyamıyordum bile. olay mahallinden biraz uzaklaştıktan sonra "ellerim neden yok" dedim. 2. melek anlatmaya başladı " ellerin ruhuna giydirilmiş birer çelik eldivendi, onunla tuttuğun hiç bir şeyin anlamını çözemezdin, artık ona ihtiyacın yok." ama şaziyenin saçlarına ellerimle dokununca çok mutlu oluyordum ve onun saçları çok güzeldi. 2. melek " şaziyenin şaçları dikenli telden farksızdı, çünkü senin ona dokunman yasaktı, onlara dokunmak ruhunu incite bilirdi ve ellerin ruhunu acıdan korudu." peki ya gözlerim, ya onlar? 1. melek, "onlar hakikati görmene, karşındakinin aklından geçeni okumana engel olan birer buzlu cam gibiydi, gözlerinle insanları, bitkileri görebiliyordun, ama insanların senin hakkında ne düşündüğünü göremiyordun, bitkileri görebiliyordun, ama yağmur yağarken bitkilerin ne kadar mutlu olduğunu göremiyordun." söyledikleri şeyler beni ikna etmişti aslında ama alışkanlıktan olsa gerek elimle duvara yumruk vurmak istedim. yumruğu sallayınca elim duvarın öbür tarafına geçti. artık duvara yumruk atmaktan bile aciz, basit bir ruhtum...