islâm'a büyük, savaşçı bir millet kazandırmakla birlikte türk milletini daha da şereflendirmiştir.
bununla birlikte, türklerin islâm'a geçişlerini tamamen kılıç zoruna bağlamak doğru değildir. zirâ askerî başarılar, karşısında başarı kazanılan toplumları eski dininden uzaklaştırmakta tek başına yeterli değildir. öyle olduğunu kabul edersek islâm coğrafyasını talan eden ve karşısındaki her orduyu mağlup eden moğolların nasıl müslüman olduklarını açıklayamayız.
aynı şekilde askerî açıdan roma ile baş edemeyeceği gayet açık olan isevîliğin ise bu mücadeleden -tahrif edilmiş, bir roma-isa sentezi olarak çıkmış olarak da olsa- muvaffak çıkmasını da açıklamak pek kolay olmaz.
kaldı ki gönülden olmayan din değiştirme hareketleri, yeni geçilen dini ulaştıran gücün tahakkümü kalktığı vakit etkisizleşir ki yahudi iken müslüman olan türk gruplarının sonradan tekrar eski dinlerine girdiğini görüyoruz.
türk milletinin eski inançları ile islâm arasında bir benzerlik bulunduğu ise safsata değil gerçekliktir. ibrahim kafesoğlu türk millî kültürü ve türk-islâm sentezi eserlerinde bunu muazzam şekilde açıklamıştır.
eski türk inancında bir ruhban sınıfı olmaması, gök ile tanrının özdeşleştirilmesi sebebi ile türk tarihinde putun görülmemesi -zirâ gökyüzünün putlaştırılabilmesi mümkün değildir- bunlara örnektir.
türk milletinin islâm'a geçmesi başta belirttiğim üzere türk milletinin hayrına olmuştur. islâm medeniyeti içerisinde, islâm öncesi gelenekleri de kullanarak tarihinin zirvesine ulaşmış; devlet kurma yeteneği en üste çıkarak osmanlı devleti gibi bir harikayı inşâ etmiştir.