türkiye de sol devrimci müzik

entry6 galeri
    6.
  1. RUHi SU'DAN GRUP YORUM'A TÜRKiYE'DE SOL - DEVRiMCi MÜZiK - 6

    Bu yazı dizisi boyunca ülkemizin özellikle son otuz-kırk yılına damgasını
    vurmuş olan sol-muhalif müziğin ana çizgilerini çıkarmaya çalıştık. Bugün bu diziyi sonlandırırken gördüğümüz bir gerçek bizleri şaşırtmadı. Muhalif müziğin sıçraması ve geniş kesimlere yayılması, birçok sanatçı tarafından icra edilmesi, devrimci mücadele ve halk muhalefetinin yükseldiği yıllara rastlamış hep. 12 Mart öncesi, 12 Eylül öncesi yaşananlar bu düşüncemizi kanıtlar nitelikte. Deyim yerindeyse, şarkılar ve türküler bu dönemlerde alanları zapt etmiş. Yine aynı şekilde bakıldığında muhalif müziğin durgunlaştığı yıllar, darbelerin yaşandığı, devrimci mücadele ve halk muhalefetinin gerilediği yıllara rastlıyor. Bunda Türkiye aydınında var olan, küçük burjuva sanat anlayışının payı oldukça büyük. Devrimin yükseldiği yıllarda devrimin en büyük sözcüsü kesilen aydınlarımız, yenilgi yıllarında karamsarlığı, kitlelere güvenmemeyi ağızlarından düşürmüyorlar. Bu durum, kendine güvensiz ve kendini kitlelerden hep uzakta gören bir anlayışın sonucu olarak önümüze çıkıyor.

    Yine son otuz-kırk yılı incelediğimizde, bugün geldiğimiz durumun eskiye nazaran (Grup Yorumu ve birkaç örneği dışında tutarak söylüyoruz.) daha insancıl, hümanist, şiddet karşıtı ve barışsever bir müzik anlayışının savunulduğu bir dönem olduğunu görüyoruz. Elbette bir müzisyenin barış şarkıları,insancıllık üzerine şarkılar söyleyeceği günler de vardır. Peki, bu günler gelmiş midir? Ya da soruyu başka bir şekilde sorarsak, ülkemizin otuz yıl öncesindeki ekonomik, politik sorunları ile bugünkü ekonomik, politik sorunlarına baktığımızda değişen nedir? Eski sorunlar çözülmüş müdür? Elbette hiçbir şey aynı değildir ama sorunun temelindeki ekonomik-politik yapı değişmemiş, emperyalist bağımlılık ilişkileri IMF ve benzeri kurumlarıyla daha da boyutlu bir hal almıştır.

    12 Mart ve 12 Eylülün ardından baskı dönemleriyle birlikte suskun kalmak bir tercih olarak ortaya çıkarken, yaşadığımız şu günlerde suskunluğun dışında çeşitli kalkanlar icat edilmiş. Örneğin türkü söylemek, kendi başına bir kalkanı ifade ediyor artık. Türkü söylemek ne acı ki kaçmanın, yozlaşmanın, politikadan uzaklaşmanın, kitlelerle bağını koparmanın aracı olmuştur. Türkü söylemek radikallikle eşdeğer tutuluyor. Özellikle magazin medyasının yarattığı dolaylı veya dolaysız apolitik baskı, yeni ve farklı hayat standartları, yeni müzik firmalarının başındaki sağ muhafazakâr yöneticiler bir araya geldiğinde,toplumcu kimliğiyle tanınan birçok müzisyen, apayrı bir imajla insanların karşısına çıkıyor. Ağırlıklı olarak şarkıcıların çoğu kendi özgünlüğünden gitgide uzaklaşmış, başka bir müzik dünyasına girmiş durumda: Yüzlerce türkü albümü Herkes türkü söylüyor. Emeksiz, en fazla biçimde o da türkünün melodisinin izin verdiği şekilde değişiklikler yaparak. Tarihi, bilimi altüst ederek yüzlerce yıllık türkülerle bugünü anlatmaya çalışıyorlar. Kalıcı, özgün, ayrıcalıklı ve yeni yapıtlar üretmekten; ülkemizin toplumsal sorunlarını, çatışmalarını, insan ilişkilerini anlamaktan uzak, işi gücü türkü söylemek olan geniş bir müzisyenler topluluğu. Tek başına Kürtçe, Lazca, Arapça söyleyenler de bugünün çelişkilerini anlatmaktan uzak. Çoğu aşk şarkısı olan bu üretimlerde de ısrarla politikadan uzak bir tutum hâkim. Bunun en tipik örneği
    Fuat Sakanın son dönem üretimleridir. 1980lere güçlü politik şarkılarıyla imzasını atmış Fuat Saka artık her gün bir başka televizyon programında Karadeniz havaları söylüyor. Geçmişin radikal politik kimlikleri yerini medyadan çıkar uman Avrupacı, Batıcı kimliklere bırakıyor. Kürtçe söyleyebilmek 90lı yılların başında ciddi bir işti. Geldiğimiz noktada ise Kürtçe söyleyebilmek bir politik duruşu ifade etmekten çok, kendini tekrar etmeye dönüşmüş durumda. Yeniyi kim yapacak, nasıl yapılacak ve asıl önemlisi kim bunu çözülmesi gereken bir sorun olarak görüyor? Çok kimlikli Anadolu topraklarında etnik ve kültürel kaynaklara yönelerek, her kültürden-müzikten ölçülü bir şekilde yararlanarak, farklı vemuhalif duyarlıklı bir müzik tavrını geniş kesimlere duyurma işini üstlenenlere dikkat edilirse, bugün bu müziği yapmaya çalışanların, geçmişin radikal-sol kökenli müzisyenleri olduğu ortaya çıkacaktır. Ne yazık ki etnik müzik yapmak kendi içinde bir olumluluğu taşısa da gerçeklerden kaçmak için de iyi bir gerekçe olmuştur.

    Bir de türkü barlar, içkili restoranlar var. Geçmişin pek çok muhalif, demokrat kimlikli müzisyeni;ekmek parası için alkolle tütsülenmiş yığınlara türküler söylüyor. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmazdiyerek, Leylim Leydiyerek, Çav Bella diyerek kadehler kaldırıyor kendilerinden geçiyorlar. Neden bunu yaptıklarını sorulduğunda da, ekmek parası diyerek cevaplıyorlar. Albümleri satılmıyormuş, konserlere çağrılmıyorlarmış, yaşamak için paraya ihtiyaçları varmış. Mitinglerde onbinlerle birlikte marşlar söyleyenlere bakın. Devrimcibarlar önce istanbulda sonra Anadolunun hatta Avrupada Türkiyeliler yoğun olarak yaşadığı metropollerde ortaya çıktı. Şimdi küçük kasabalara kadar yayılmış durumda. Türkü söyleniyor oralarda, genci yaşlısıyla alkol eşliğinde halaylar, horonlar çekiliyor. Şöhretler arkalarından gelen binlerce genç müzisyene buralarda örnek oluyor. Eskiden bu şöhretlerle aynı mitingde, aynı konserde sahneye çıkmanın gururunu taşıyan gençler şimdi aynı barda söylememin eşsiz zevkine sahip oluyorlar. Katliamlar için, yoksullukla mücadele için bir imza bile vermekten aciz şöhretler... Yeniler de onları örnek alıyor. Müziğin bilinçlendirme işlevini terk eden bu tip müzisyenler, müziğin diğer bir işlevi olan kitleleri eğlendirme özelliğiyle hem karınlarını doyuruyor hem de popülist yanlarını tatmin ediyorlar.

    2000li yıllarla birlikte politik, muhalif müzik, Grup Yorumla beraber bir avuç demokrat niteliğe sahip sanatçı ve yine bazı rock gruplarıyla temsil edilmeye başlandı. Hapishane katliamları, nükleer santraller, bağımsızlık, emperyalist işgaller ve savaşlar konusunda konserlere ve çeşitli etkinliklere üretimleriyle katılan, albümler çıkartan bu müzisyenler dışında sayabileceğimiz fazlaca bir şey yok. Genç kuşakların apolitik kimliklerini değiştirmeyi, tüketim müziğine karşı savaşmayı, üretimlerdeki sınırlılığı aşmayı kaç kişi istiyor ve bunun için ne kadar emek harcıyor? iktidarların denetimindeki televizyon kanallarına, radyolara çıkmak, yazılı basında yer almak için ödün üzerine ödün verenlerin bir adım bile ilerleyemediğini görmek zor değil.

    Hem sol bir politik duyarlılığın içinde olup hem de tüketim zihniyetine karşı ayakta durmayı başarmak gerekiyor. Bu olumsuz tabloyu yok etmek, uzun soluklu, kalıcı eserlere imza atmak bugün önümüzde duran görevler olarak ortaya çıkıyor. Unkapanının dayattığı sektörel sıkıntılara, medya baskısına, iktidarların yasaklamalarına, tehditlerine rağmen sol-muhalif müzik en güzel örneklerini vermeye devam ediyor, bundan sonra da devam edecektir.

    -Bitti-

    Kaynakça:

    - And Dağlarından Anadoluya Devrimci Müzik Geleneği ve Sıyrılıp Gelen Grup Yorum / Orhan Kahyaoğlu

    - Çözüm

    - Bir Kar Makinesi / Grup Yorum

    - Türkiyede Pop Müzik / Metin Solmaz

    - Ezgili Yürek / Ruhi Su

    Bu Yazı Dizisi Kültür Ve Sanatta TAVIR Dergisinin 32-48 sayılarından alınmıştır.
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük