RUHi SU'DAN GRUP YORUM'A TÜRKiYE'DE SOL DEVRiMCi MÜZiK - 5
1990ların ilk yarısı, Türkiyede devrimci mücadele açısından 12 Eylül edilgenliğinin kırıldığı savaşın yükseldiği yıllar olarak bilinir. Mücadele, aynı yıllarda kendi sanatını yaratıyordu. Grup Yorumun geniş kitleler tarafından tanınması aynı yıllara rastlar. Grup Yorumla birlikte artık tabu olmaktan çıkan Kürt müziği de en ciddi çıkışını yine bu yıllarda yaptı. Deyim yerindeyse 90lı yıllar politik müziğin tekrar yıldızının parladığı yıllardı. Bunun bedeli elbette çok ağır olmuştu. Baskılar ve yasaklamaların ardı kesilmiyordu. Öbür yandan hükümetlerin güdümündeki televizyon kanalları, radyolar ve yazılı basın ise bu politik müziği göz ardı etmeye özen gösteriyordu.
Yeni dönem, tüketim kültürü ve ideolojisiyle yeni gençliği ve müziksever kesimi ciddi bir şekilde etkiledi. 80li yılların ikinci yarısında adından söz ettiren Grup Merhaba, Çağdaş Türkü, Grup Baran gibi gruplar ise 90lı yıllarda müzik dünyasından yavaş yavaş çekildiler. Yeni Türkü bu dönemde politik tavrından hızla uzaklaşarak piyasa ekseninde müzikler yaparken, Ezginin Günlüğü müzikal formunu devam ettirdi ve ticari kaygılardan uzak durma çabası içerisinde oldu. Bulutsuzluk Özlemi de kendi çizgisini koruyarak müzik yapmaya devam etti.
12 Eylül, devrimci harekete yönelik baskı, tutuklamalar ve sindirme
politikalarıyla, önceki yirmi yıl içerisinde yükselen muhalif kimlikli şarkıcı ve müzisyenlerin de büyük bir ölçüde önünü kesmişti. Eski tüfekler bu dönemde yeni bir şey üretmeyerek ve ağırlıklı olarak eski şarkılarını tekrar seslendirerek bir yer edinmeye çalıştılar. CD kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte eskiden plaklara ya da kasetlere okunan albümler bu yeni teknolojiyle tekrar üretilerek mağazaların satış raflarına kondu. Eskilerin bir kısmı belki de varlıklarını bu yeni teknolojiye borçluydu. Âşık geleneği zaten 80li yıllarda yok olup gitmişti. Üretmeye devam eden yalnızca Mahzuni kalmıştı. Livaneli, değişime ayak uydurarak burjuvazinin akıl hocalığını yapmaya başladı. Bu yıllar boyunca, ciddi hiçbir şey üretmedi. Ahmet Kaya, gittikçe poplaşarak çıkışındaki etkisini ve kitleler nezdindeki ciddiyetini kaybetti. Edip Akbayram ve Selda bu olumsuz örneklere rağmen tarzlarına sadık kalan isimlerin başında geliyordu, bu ikili duyarlı tavrını sürdürmeye devam etti, devrimci bir duyarlılığa her zaman yakın durdu. 90lı yıllarda adından sıkça söz ettiren Suavi ve Mazlum Çimen de yine bu duyarlılığa yakın isimler oldu. Yine aynı kesim içerisinde değerlendirebileceğimiz ve 80li yıllarda daha çok Emekçinin takipçisi olarak ortaya çıkan Ferhat Tunç, 90lı yıllarda kendine özgü bir müzikal form yakaladı, belirli bir izleyici-dinleyici kitlesine sahip oldu.
Sol müzik geleneğinin eski tüfekleri yeni ve farklı bir müzikal kimlikle, 90lı yıllarda ciddi bir gündem oluşturmaktan çok uzaktaydılar. Bu geri çekilişin ardında üretimlerindeki sınırlılığın yanı sıra yeni kuşak gençliğin tercihleri de önemliydi. Adı geçen sanatçılar 90lı yılların baskıcı ortamında yeni politik ve müzikal kavrayışlar geliştiremediler. Aynı sorunu 90lı yıllarda ortaya çıkan radikal sol müzik gruplarda da görebiliriz. 90lı yıllar sol-radikal yeni grupların doğması ve bu grupların geniş bir dinleyici zemini oluşturması anlamında son derece olumsuz bir yere sahiptir. Bu kesimin en önemli temsilcileri Grup Munzur, Kutup Yıldızı ve Yenigün Müzik Topluluğuydu. Müzikle ciddi sorunları olan bu gruplar Grup Yorumdan etkilenerek ortaya çıkmalarına rağmen Grup Yorumun başarısını sağlayamadılar. Bu grupların ve sanatçıların müzikal açıdan ciddi bir yenilik, açılım yarattığını söylemek neredeyse imkânsızdır. Çok ciddi iddialarla ortaya çıkıp kısa sürede bu şekilde başarısızlığa uğramaları aslında şaşırtıcı da değildir. Bu gruplar, hem ciddi bir politik söyleme sahip olmak, hem iyi müzik yapmanın ardındaki emek ve sevgi ihtiyacını görmeyerek yazımızda adı geçmeyen benzerleriyle birlikte Yorumun kaba bir kopyası olmanın ötesine geçemediler. Sonuçtan bakıldığında Kızılırmakı da bu gruba dâhil etmek mümkündür. Üretimleri ve müzikal kavrayışları zayıf, güçsüz olan isimler kendiliğinden bu on yıl içerisinde devre dışı kaldılar.
1988 yılında bir konserde ilk kez Kürtçe söyleme cüretini gösteren Yorumun ardından 90ların hemen başlarında Kürtçe albümler yayınlanmaya başladı. Avrupada yaşayan Civan Haco, Şivan Perwer ve Nizamettin Ariçin albümleri artık yasal olarak yayınlanıyor, bununla birlikte Kürtçe söyleyen yeni sanatçılar, gruplar ortaya çıkıyordu. Bu müziği dinlemek isteyen, deyim yerindeyse buna aç olan ciddi bir kitle vardı. Bir süre sonra Kürtçe söylemek sol duyarlılığın bir parçası haline geldi. Zincir kırılmış, hemen herkes Kürtçe söylemeye başlamıştı. Özellikle Mezopotamya Kültür Merkezinin merkezinde olduğu Kürt müziği araştırmaları, içinde çeşitli yetersizlikler taşısa da ciddi bir etki yarattı. Fakat örgütlü olarak Kürtçe-Zazaca müzik yapan çeşitli sanatçı ve gruplar, Kürt müziğinin dinamizmini yakalamanın çok ötesinde çalışmalar yaptılar. Çok değişik müzikal formları deneyen birçok Kürt sanatçı ve grubu bugün hala aç olan kitleyi doyurmaya yetecek bir müzikal ve politik düzeye erişmiş değil.
90lı yılların başında Grup Yorumla birlikte adından söz ettiren Grup Ekin ve Özgürlük Türküsü, başarılı albüm çalışmalarının ardından fiilen müzik dünyasından çekildiler. Bunda Grup Ekinin yaşadığı baskıların önemli bir payı olduğu görülmektedir. Üyeleri en çok tutuklanan gruplardan biridir Ekin. Özgürlük Türküsü ise üyelerinin birçoğunun Grup Yoruma geçmesiyle birlikte, deyim yerindeyse Yoruma müzisyen kazandırma görevini eksiksiz yerine getirmiştir.
Grup Yorumdan ayrılarak müzik çalışmalarına devam eden Efkan Şeşen, Gülbahar Uluer, Metin Kahraman ve Hilmi Yarayıcı ise sol ama yetersiz bir duyarlılığa sahip olmayı sürdürdüler. Daha çok, albüm yaparak müzikal yaşamlarını sürdüren bu sanatçılar Grup Yorumla ilişkilerini katkı düzeyinde de olsa sürdürmeye devam ettiler.
90lı yılların en ilginç yanlarından biri de etnik müziklerin özgün deneyimler olarak ortaya çıkarak etkili bir sol duyarlılığı yansıtması oldu. Grup Yorumun da içinde bulunduğu bu kesim daha önceki yıllarda pek örneğine rastlanmayacak bir şekilde Çerkesçe, Arapça ve Lazca türküler söylemeye başladı. Birol Topaloğlu, Fuat Saka ve Kardeş Türkülerin önce bir tür deney olarak başlattığı bu çalışmalar 90lı yılların sonunda artık başarılı örneklerini vermeye başlayacaktı.
Bütün bu gelişmeler olurken Unkapanının sol-muhalif sanatçı ve gruplara bakışında 80li yılların aksine değişiklikler olduğunun da göstergeleri var. 80li yıllarda darbenin de etkisiyle bu türden sanatçılara albüm yapmaktan kaçınan Unkapanı, 90lı yıllarla birlikte bu tavrını değiştirmek zorunda kalacaktı. Bütün bunların ötesinde, sol duyarlılığa sahip sanatçıların albümleri aslında çok az sayıda firmanın kendi çabalarıyla geniş kitlelere ulaştırıldı. Bu firmaların başında Kalan Müzik ve Ada Müzik gelmektedir. Yine Taç, Göksoy, Nepa, Cem, Saltuk, Ses, Anadolu ve Yeni Dünya gibi firmalar demokrat duyarlığa sahip firmalar olarak ortaya çıktı. Bugün hala kendi başlarına sol politik duyarlılığı farklı yaklaşımlarla da olsa yaşatma çabasında çok az sayıda firma olduğunun altını çizmek gerekir. Bu firmalar ticari birer kuruluş olmalarının ötesinde 90lı yılların muhalif müzik ortamına inanılmaz katkılar yapmışlardır.