türkiye de sol devrimci müzik

entry6 galeri
    4.
  1. RUHi SU'DAN GRUP YORUM'A TÜRKiYE'DE SOL DEVRiMCi MÜZiK - 4

    12 Eylül, yetmişli yıllarda büyük ivme kazanan devrimci muhalefetin, özgürlük mücadelesinin önünü kesmek için yapılmış bir askeri darbeydi. Devrimciler, ilericiler ve buna bağlı olarak aydınlar darbeyle birlikte tutsaklık, işkence, her türden baskı ile karşı karşıya kalmış, demokratik talepler ve demokrasi mücadelesi kesintiye uğramıştı. Hapishanelerde daha sonra Ölüm Orucu ile başlayan direniş, dışarıda özellikle TAYADlı ailelerin çalışmalarıyla mücadele için bir soluk borusu olacaktı.

    Bu dönem, hayatın pek çok alanında olduğu gibi, sanat içerisinde ve buna bağlı olarak müzikte de bir durağanlık ortaya çıkarmıştı. Önceki sayılarımızda yer verdiğimiz sanatçıların pek çoğu cunta tarafından özellikle susturulmuştu. Bu sanatçıların bir kısmı ülke dışına çıkarak mülteci bir hayatı seçmiş, kalanlarsa konser ve albüm üretimlerinde tıkanma noktasına gelmişlerdi. Bazıları yargılandı, tutuklandı. Konserleri engelleniyor, müzik şirketleri bu sanatçıların albümlerini yapmaya yanaşmıyordu. Gelenekte özel bir yeri olan aşık ve halk ozanları tamamen ortadan kayboldu denebilir. Bunda darbecilerin baskı politikalarının yanı sıra hızla kapitalistleşme sürecinin halk müziğinin bu dinamik yanını kırmasının da payı olmuştur. Aşıkların pek çoğu yurtdışına çıkarak mülteci bir yaşamı seçtiler. Müzik ve görece politik çalışmalarına Avrupada çeşitli dernekler içerisinde devam ettiler. Bu gelenekten etkilenen Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu gibi sanatçılar yeni bir şey inşa etmeyerek ve ağırlıklı politik bir kimlikten uzak durarak Alevi müziği üzerinde çalışmalar yaptılar.

    Ülkede kalanlar içerisinde Ruhi Su, sayısız baskıya maruz kaldı, sindirilmeye çalışıldı ve ardından kansere yakalandı. Tedavisi için yurtdışına çıkması engellenen Su, 1985 yılında hayatını kaybetti. Rahmi Saltuk, Sadık Gürbüz gibi isimler 12 Eylülün ardından müzik ortamında aktif bir rol üstlenemediler.

    Albüm yapan tek isim Zülfü Livaneliydi ama o da artık seçtiği şarkılarda ve şiirlerde devrimci söylemini yavaş yavaş demokrat bir çizgiye çekerek geriliyordu. Dönemin karmaşasını, hüznü ve yalnızlığı işlediği şarkılarıyla büyük ilgi görmeye devam etti. Theodorakis, Faranduri gibi sanatçılarla albümler yapan ve konserler veren Livanelinin adı gitgide bireyselleşme ile anılmaya başlamıştı. Siyasal anlamda liberalleşen Livaneli, toplumcu üretimlerinden vazgeçmiş, buna rağmen içinde Grup Yorumun da bulunduğu belirli bir kesimi etkilemeyi başarmıştı.

    Dönemin baskı ve tutuklamalarına rağmen çizgisinden ödün vermeyen sanatçılarının başında Selda Bağcan geliyordu. Birçok engellemeye rağmen konserler verdi, kasetler çıkardı. Yine Edip Akbayram da anti-demokratik baskıya karşı oluşan eylemliliklerin hep bir parçası oldu. Cem Karaca, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan gibi sanatçılar darbenin ardından yurtdışına çıkarak uzun yıllar sürgün hayatı yaşadılar.

    Kısacası yetmişlerde gördüğümüz dinamik, devrimci hareketlilik genel anlamıyla sindirilmişti. Grup Yorumun da ortaya çıktığı seksenli yılların ortalarında eski sanatçılara ilişkin görüntü bu şekildeydi.

    Eski şarkıcıların yaşadığı bu tıkanmaya rağmen seksenli yılların ikinci yarısından itibaren gençliği etkileyen yeni sanatçılar, gruplar ortaya çıkmaya başladı. Çoğunlukla hüzünlü ama muhalefet de içeren şarkılar yapan bu sanatçılar yavaş yavaş dikkat çekmeye başladılar. Çoğunlukla şarkı sözlerini kendileri yazıyor, bunun yanı sıra Enver Gökçe, Nazım Hikmet, Ahmet Arif gibi eski, Ahmet Telli, Adnan Yücel gibi yeni şairlerin çalışmalarına da yer veriyorlardı.

    Bu dönem içerisinde Yeni Türkü çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Demokrat bir politik çizgiye oturan, kirli bir dünyaya karşı hüzünlü ve dramatik tepkiler veren şarkılar yaparlar. Türk ve batı sazlarının buluşmasıyla ortaya çıkmış bir Anadolu-Akdeniz müziği eksenindeki bu çalışmalar ne yazık ki geniş halk kesimleri yerine dar bir üniversiteli gençlik içerisinde kendisine yer bulabilmiştir. Yine aynı kaynaktan beslenen Çağdaş Türkü ve Ezginin Günlüğü de müzik endüstrisinin dayattığı biçimlerden uzak durmaya çalışan, mütevazi, siyasal perspektiflerini ve muhalif kimliklerini koruyan gruplardı.
    Bulutsuzluk Özlemi ve Mozaik de aynı dönemin benzer kaygılarıyla ortaya çıkan gruplarıydı. Biçim olarak daha çok rock müziğe yaslanan bu gruplar da müzik endüstrisinin dayattığı kalıplara karşı çıkıyor, sol tavrı korumaya çalışıyorlardı.

    Yetmişli yıllar boyunca (ve hala) aydınlar tarafından küçümsenen arabesk müzik formları ve özellikle bu müziğin vokal tarzı, 12 Eylülün ardından varoşlara yerleşmiş halk müziği geleneğiyle buluşmaya, bunun sonucunda da o güne dek hiç rastlanmamış bir müzik türünü ortaya çıkarmaya başlamıştı. Unkapanı tarafından özgün müzik olarak adlandırılan bu müzik türü kısa süre içerisinde ilgi görecek hatta içerik ve biçim açısından benzemese bile o tarihten sonra her türlü sol, muhalif müzik özgün müzik olarak anılmaya başlanacaktı. Kente göçün, varoşlara yerleşmenin ve özellikle 12 Eylül öncesinin yüksek devrimci-muhalif yaşam biçimiyle iç içe yaşamanın izleriyle dolu bir müzik türü ortaya çıkmıştı. Özgün Müzik, köken itibariyle geleneksel halk müziği ve halk kültürü içerisinde yetişen bir gençlik kesiminin, sol bir kimlikle kesiştiği noktada ortaya çıkan bir sound ve anlatım biçimiydi. Özgün Müzik yapan şarkıcıların öyle bir ses rengi, yorum tarzı vardı ki, ne geleneksel aşıkların yöresel şiveleriyle, ne de kentli pop şarkıcılarının üslubuyla söylüyorlardı şarkılarını. Bir de işin içine radikal, devrimci bir tavır girince, tüm bu geçiş dönemine özgü, her temel müzik türünden etkilenen, arabesk bir duyarlılıktan kaçamayan, kendine özgü kentli şivesiyle şarkılar söyleyen ve örneğine hiç rastlanmamış bir tür politik pop çıkmıştı ortaya.

    Emekçiden, Livaneliden ve asıl olarak varoşlarda asıl etkisini yaratan arabeskten etkilenen bu yeni müzik türünün en büyük temsilcisi Ahmet Kayaydı. Suskunluğun, içe dönüklüğün ve üretkensizliğin kol gezdiği bir ortamda ortaya çıkan Ahmet Kaya, arabesk yönelimli birçok müzikal renk ve motifi, muhalif bir içerikle sunmayı başarmıştı. Ahmet Kayanın yaptığı müzik, teknik ve müzikal anlamda tartışmaya çok açıkken aynı Ahmet Kaya açık bir muhalefet yapıp, yığınla duyarlı genci etkiliyor, biçimlendirebiliyordu. Enver Gökçe ve Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi toplumcu şairlerin şiirlerini arabesk müzik formlarını kullanarak şarkı haline getiren Ahmet Kaya kendini çok geniş kesimlere sevdirmeyi başarmıştı. Şarkılarda, 12 Eylül sonrası devrimci-demokrat gençliğin yaşadığı kırgınlıklar, hüsran, hüzün, isyan işleniyordu. Ahmet Kaya hiçbir örgütlü yanı olmamasına karşın dönemin iktidarlarını kızdıran bir sanatçı durumuna bile gelmişti. Aynı kaynaktan kısa bir süre sonra Emre Saltık, Arif Kemal, Ferhat Tunç gibi sanatçılar da çıkacaktı. Hiçbirisi Ahmet Kayanın yarattığı karizma ve açık muhalif söylemin ötesine geçemedi ama özgün müzik yıllar boyu etkisini sürdürmeye devam etti. Ahmet Kaya Fransada sürgünde trajik bir biçimde öldü.

    Ahmet Kaya ve özgün müzik ağırlıklı geniş muhalif kesimleri seksenlerin ikinci yarısından itibaren etkilemeyi başarmakla birlikte bu kesimlere daha çok yılgınlık, hüzün ve çaresizliği anlatmıştır.

    Cem Karaca, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ gibi yurtdışında yaşayan sanatçılar bir süre sonra ülkeye geri dönmeye başladılar. Fuat Saka ve Ali Asker gibi sanatçılar da daha sonra döneceklerdi. Ali Asker ve Şanar Yurdatapan dışındakiler ülkeye döndükten sonra kendilerinden bekleneni veremediler ve politik çizgilerini oldukça liberal bir çizgiye çektiler.

    Cem Karacanın dönüşü gerilemeyi anlatması açısından anlamlı olacaktır. Karaca sürgünde bulunduğu yıllarda darbe karşıtı platformlarda yer alsa da 1987 yılında dönemin başbakanı Turgut Özalın çağrılarını kabul ederek ülkeye döndü. Sol radikal Karaca gitmiş yerine ılımlı, liberal, düzenle uzlaşabilen bir Karaca gelmişti.

    Seksenli yıllar bir bütün olarak eskinin dinamik ve devrimci hareketliliğinin sindirildiği, yetmişlerin ünlü sanatçılarının gerilediği, buna rağmen çok değişik türlerde muhalif müzik yapan yeni bir kuşağın ortaya çıktığı yıllardır
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük